Av. Mustafa Özkurt,
Toplum halinde yaşamak ihtiyacında olan insanın temel amacı, bu dünyada insan onuruna yaraşır şekilde huzur, güven ve refah içinde yaşamaktır. Bu hedef aynı zamanda onun en tabi hakkıdır. İdeal olanda budur. Ancak gerçek hayatta bunun böyle olmadığını, insan ihtirasının çoklukla aklın önüne geçtiği vakıalar görülmektedir. Düşüncede kaldığı sürece aşırı ihtirasların çevre ve insanlığa bir zararı yoktur. Zarar bu aşırı ihtirasın eyleme dönüşüp canlı cansız varlıkları olumsuz etkilemeleriyle başlar. Öyle ki Allah (CC) dahi düşünceyi değil, kötü fiilleri (kötü amel) yasaklar ve bunu yapanları cezalandıracağını bize Kur’an-ı Kerimde de bildirir. Başkasına ve topluma zarar veren veya verecek olan bireyin bu ihtirasını durduracak ve onu kontrol altına alacak olan vicdan ve merhametin dışında bir güce daha ihtiyaç vardır. Devlet denen olgu burada kaşımızda çıkmaktadır. Zira devlet insanı, insana karşı korumak için ortaya çıkmıştır. Devletin asıl müdahale ve mücadele ettiği veya etmesi gereken fail insandır. Bu konuda devletin başarısı onu sevk ve idare eden idarecilerin öncelikle liyakatli olmalarına bağlıdır. Ulusal alanda vatandaşını, vatandaşına karşı korurken, uluslararası münasebetlerde ise öznesi insan olan toplumunu, yabancı toplumlara karşı korur. Her ne kadar düşünce sıç sayılmasa da, esasında iyi veya kötü eylemlerimiz önce düşüncede başlar ve fiile dönüştüğünde sonuç olarak bu, seçimimiz olarak vücut bulur. 18. Yüzyılda “Batı’nın bilinçli ihtirası Hristiyan bir din adamı olan İngiliz nüfus bilimci ve politik iktisat teorisyeni Thomas Robert Malthus (1766-1834) ile sistemli olarak başlar. Onun takipçileri olan “Yeni Maltusçular” tarafından günümüze kadar devam ettirilir.(Bak. “Nüfus Teorisi” ve detayı Maltus) Maltus insanı, insan olarak doğmuş olmakla ele almaz. Bağnaz bir şekilde ayrım yaparak onu kendi düşüncesi içerisine hapseder. Bu anlayış Batının insan hakları, eşitlik gibi hayatın yüksek değerleri çoğu zaman söylemlerde kalmaktadır. Batı’yı anlamak Maltus’u anlamaktan geçer. Batının ütopya dediği bizim ham hayal olarak nitelendirdiğimiz düşünce tarzında insanlık, eşitlik, adalet gibi değerler daima azınlıkta kalan bir kesim için dünyada uygulanır. Unutulmaması gereken dünyanın bir savaş alanı olduğudur. Bu savaşın en çetini insanın kendisiyle yaptığıdır. Abartı olarak memleketi veya dünyayı kurtarmaya namzet biri, önce kendisi kurtarması lazımdır. Her alanda bu böyledir. Büyük düşünür Konfüçyüs “Dünyaya ahlakı yaymak isteyen insanlar önce kendileri ahlaklı olmalıdır.” Der. Geceyle gündüz, iyi ile kötü dünya kurulduğundan beri bu savaş devam etmektedir. Bireyin veya toplumların varlıklarını sürdürüp hayatta kalabilmeleri bu savaşta onların donanımları ve yeteneklerine bağlıdır. Coğrafya kaderdir denir. Bir noktada bu doğrudur. Yani toplumların kaderini içinde bulundukları coğrafya tayin ederken buna hazırlıklı olmayanların çoğu kez yaşama devam etme şansları yoktur. Tarihi seyir içerisinde Anadolu’da kurulmuş irili ufaklı birçok devlet, içinde bulunduğu şartlara uyum gösteremediği/mücadele edemediği için ayakta kalamayıp, tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştır.20. yüzyılda doğan ve 21. Yüzyıla ayak basan bizim neslimiz 20.yüzyılda bir başarı gösteremeyip fırsatları elinden kaçırıp 21.yüzyıla ayak basmıştır. İçinde bulunduğumuz 21. Yüz yılın ilk çeyreğini bitirdik sayılır. Geride kalan üççeyrek için yapabileceğimiz fazla bir şey yoktur. Ancak yapacak önemli bir şey karşımızda durmaktadır. Bir insan ömrü içerisinde 75 yıl veya yüz yıl uzun bir yol olmasına karşılık, toplumlar için 100 yıl bir adım atmak gibidir. Millet olarak biz Türkler 22. Yüzyıla bu günden hazırlanmalıyız. Bunun yolu iyi ve doğru insanı eğitip ve onun öğretiminin planlamasından geçer. Türk Milleti gelecek için yeni bir insan tipi inşa etmek zorundadır. 21.yüz yıl 1. Dünya Savaşı öncesi şartlarını taşıyor gibidir. Türk dünyasının geleceği kendisinden olan akil adamların doğru eylemleri ile bu günden sağlanacaktır. Gelenek ve göreneklerimizi çöpe atmadan ve köklerimizden kopmadan eksiklerimizi belirleyerek kendi bünyemize uygun yeni nesiller inşa etmemiz gereklidir. Aksi halde, iletişim araçlarının hızla geliştiği ve bu nedenle sürekli küçülen dünyada insanımız savrulup dururken, yönelen değil yöneltilen insanlar oluruz. Hiçbir şey kadere ve akışına terk edilemez. KonfüçyüsYeni tip insanı nasıl inşa edeceğimiz tarihimizden gelen doğru bilgilerin çağa uygun hayata geçirilmesiyle mümkün olacaktır. Unumuz, şekerimiz ve yağımız mevcuttur. Bundan helva yapmamız elimizdedir. Bunu becerecek Türk Aydınlarımız yeterince vardır. Sadece siyaset kurumunun feraset ve desteğine ihtiyaç vardır. 21. Yüzyıl büyük Türk Milleti için 22. Yüzyıla hazırlık yüz yılı olmalıdır. Yazının kaleme alındığı an itibariyle “Türkçüler/Turan Günü” Kutlu Olsun. Bu yolda atılacak adımları sıralamaya devam edeceğiz. Av. Mustafa ÖZKURT 3 Mayıs 2023