Av. Ruhittin Sönmez
İlahiyatçı Ayşe Sucu benim çok saygı duyduğum ve yazılarından faydalandığım bir yazarımız, köşe yazılarıyla önemli bir hizmet yapmakta. Ayşe Sucu, 19.06.2023 tarihli son yazısında, ahlak ve siyasetteki savrulmamıza karşı çözüm yolu olarak “MÂKÛLİYETE ÇAĞRI” yapıyor. Mâkûl “akla uygun, akıllıca, aşırı olmayan, uygun anlamına geliyor. Mâkûliyet ise makul olma durumu yani “akla uygunluk, anlayışlılık” anlamlarını taşıyor. Ayşe Sucu, “Her toplumun, sosyal hayatı düzenleyen, bireylerin davranışlarına yön veren ve onlara kimlik kazandıran değerleri vardır. Buna milli kültür de diyebiliriz. Devletin devamında, ailenin korunmasında, acı tatlı hadiseler karşısında, sosyal ve siyasal ilişkilerde ortak hafıza devreye girer. Bu karakter/mizaç ya da bu toplumsal yapı bileşeni, kendi potasında toplumun fertlerini eritir. Böylece ‘mâkûliyet’ veya ‘mâkûl insan anlayışı’ ortaya çıkar. Bizim nesil biraz bu ortamları yakaladı. Ancak yeni dönemlerde bu tavrı görmekte zorlanıyoruz” diyor. **** TOPLUMDAN RAHATSIZ OLMAYAN, TOPLUMU RAHATSIZ ETMEYEN Ayşe Sucu’nun köşe yazısını okuduğumda, önce kendi ailem ve yetiştiğim çevreyi hatırladım. Sonra komşu şehrimiz Isparta’nın İslamköy’ünden yetişen, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in kendi ailesini anlattığı şu cümleleri aklıma geldi: “Biz mesut bir Anadolu ailesi idik. Hayatı ciddiye almış, hayat mücadelesini hiçbir zaman şikâyet konusu yapmamış, bu mücadelenin altında ezilmemiş gerçekçi, çalışmayı şiar edinmiş, lüksü, israfı, şatafat ve tantanayı değil, kendi işinde gücünde olmayı, tevazuyu, iyi kalpliliği, yardımseverliği hiç elden bırakmamış, kimsenin malında mülkünde gözü olmamış, hakka hukuka riayetkâr, toplumdan rahatsız olmamış, toplumu rahatsız etmemiş bir aile idik.” Süleyman Demirel babası Hacı Yahya Demirel’i şöyle tanımlar: “Bir kuzuyu, bir sürü koyun yapmıştı. Mal mülk edinmiş, varlık sahibi olmuştu. İmkânlarını aşmazdı, yani çoluğunu çocuğunu sıkıntıya sokacak macera sayılacak alışverişin içinde olmazdı…” “Her ihtimali düşünüp en kötü olana göre tavır geliştiren temkinli adamdı…” Demirel’in annesi için tanımlaması ise “nur yüzlü güzel kadın”dı. Bana da “kendi aileni anlat” deseler aynı cümleleri kurabilirim. Babam ve annem de aynen Demirel’in tarifindeki gibiydiler. Muhtemelen sizler de aileleriniz için aynı duyguları taşıyorsunuz. Çünkü sadece Süleyman Demirel’in veya benim ailemin değil, Anadolu Türklerinin tamamının, milli kültürünün yarattığı ortak hafızayla şekillenen genel karakteri buydu. Ayşe Sucu’nun “mâkûliyet” veya “makul insan anlayışı” dediği şey tam da bu olsa gerektir. “Hakka hukuka riayetkâr, toplumdan rahatsız olmamış, toplumu rahatsız etmemiş ailelerden” oluşan bir toplumduk. Son dönemlerde bu özelliğimizi büyük ölçüde kaybettiğimizi gösteren örnekler çoğaldı. ************************* MÂKÛL İNSAN TAVRINI ÖĞRETEN İKLİM BOZULDU “Mâkûliyet” veya “mâkûl insan anlayışı” dediğimiz karakteri kaybetmenin sonucu olarak toplumdaki zıt kutuplarda benzer bir değişim yaşandı. İlkel din anlayışına sahip sözde “dindarlarda” da “özgür birey” dayatmasında bulunanlarda da “toplumdan rahatsız olma” ve “toplumu rahatsız etme” alışkanlığı yerleşti. Toplumun genel karakterindeki bu değişime karşılık, Batı’da yaşanan, yazılı hukuk kurallarının hakimiyetini sağlayan kurumlar ve kurallar bizde tam olarak yerleşmedi. Bu yüzden değerlerimizi ve birbirimize güvenimizi kaybettik. Özellikle “İslamcıların İktidarla İmtihanı” döneminde, muhalefette iken savundukları değerlerden uzaklaştıkları için, “İslamcılık huzur getirmedi.” Oysaki “huzur İslam’da” sloganıyla iktidara gelmişlerdi. Bu dönemde var olan kurumların içi boşaltıldı, kurallar herkese “eşit” olarak değil, “kişiye özel” uygulanır oldu. Bu yanlış uygulamalara toplumsal tepki de kalmadı. Çünkü “Bizden olanlar yapıyorsa, adalet ve ahlak olmasa da olur” anlayışı yerleşti. Manevi alanda, Levent Gültekin’in tabiriyle, “ŞATAFATLI MAĞLUBİYET” yaşanırken, ahlaksız ve adaletsiz yöntemlerle kazanılan görkemli seçim zaferleri kutlanmakta. Siyaset, ahlak, edep, görgü alanlarındaki savrulmalarımızın temelinin “makul insan tavrını” öğreten iklimden uzaklaşmamız olduğunu söyleyebiliriz. Camilerimiz, İmam Hatipler, Kur’an Kursları, İlahiyat Fakülteleri, Cemaat ve tarikat kurs ve okulları alabildiğine çoğaldı. Ama sosyal iklim öyle bozuldu ki vatandaşlarımıza “makul insan tavrını” öğretemiyoruz. Dini eğitim veren yerlerde yetişenler, kendilerine benzemeyenleri sevmiyor ve onları rahatsız ediyorlar. Karşı kutuptakiler de buralarda yetişen kendilerine benzemezleri sevmiyor, onları rahatsız ediyorlar ve onlardan rahatsız oluyorlar. “Mutluluk endeksinde” dünyadaki en mutsuz insanların yaşadığı ülkelerden biri durumundayız. 137 ülke arasında 106’ncı sırada olmamız tesadüf değil yani. Ayşe Sucu’nun cümleleri ile bitirelim: “İhtiyacımız olan mâkûliyettir. Mâkûliyetin kökü akıldan gelir, aklın emrettiğidir. En akıllı olandır ve bir dengedir mâkûliyet, ortada bir yerleri gösterir. Ekonomi, eğitim, toplumsal ilişkiler, siyaset kısaca her disiplin her alan mâkûliyet ister. Mâkûliyet, kapsayıcılık, hoşgörü, bir arada yaşama kültürü, demokrasi, toplumun geleceği, milli kimlik, edep-adap, temel insan haklar vb. bunların hepsi özgürlük içinde yaşanır.”
Ruhittin Sönmez
22 Haziran 2023