Av. Mustafa ÖZKURT,
Din; vahiy yoluyla gelen ve akıl sahibi insanlığa hitap eden, tavsiye ve hükümlerin oluşturduğu
akli ve ahlaki değerler silsilesi inancıdır. Bu inancın kaynağına İslam denir (Âl-i İmrân, 3/19)
İnanç ise ferdin kendilerince doğruluğunu kabul edip kıymetlendirilen ve uygulamalarında yer
verdikleri kavramlar bütünüdür.
İnançlar vahiy çemberi içinde kaldıkları sürece dine/İslam’a uygun olmaktadır. Aksi halde din
dışı bir algılama olarak insanlığın yaradılışına uyan temel değerlerinden uzaklaşmış olurlar.
Bütün peygambere vahiy geldiği gibi Peygamber Hz. Musa’ya da bildirilen ilahi değerler
silsilesinin dinin adı da İslam’dır.
İslam kelime olarak selamete uğramış, selamette olan, güvende ve güven duyulan Arapça slm
kökünden gelmektedir.
İslamiyet ise Allah’a teslim olan, Onun tekliğine ve birliğine inan anlamına gelmektedir.
İlahi kırıntıları bünyesinde taşımasına karşılık büyük ölçüde insan müdahalesine uğrayan ve
Yaratanın iradesi dışına çıkan mevcut Tevrat İlahî olmaktan uzaktır. Bu nedenle yapılan ibadet, inanç
uygulamaları yaradılış amacına ters düşmektedir.
Rivayet ve bazı kaynaklarına göre Hz. Yakup’un 12 çocuğundan biri olan küçük yaştaki oğlu
Yusuf’un kardeşleri tarafından kıskançlık nedeniyle atıldığı kuyudan bir esir tüccarı tarafından kurtarılıp
MÖ. 1400 yılı başlarında Mısır ülkesine getirildi.
Zamanın Firavun’u tarafından liyakati görülüp Hz. Yusuf’u yüksek dereceli memurluğa
getirilmesinden sonra İsrailoğulları huzursuzluk çıkardıkları ve bu nedenle zorlu hayat şartları altında
yaşadıkları Arami topraklarını bırakıp, Hz. Yusuf’un mevkiinden yararlanarak gelişmiş Mısır ülkesine
yerleşmeye başladılar. Hz. Musa, Hz. Yusuf’tan bir asır sonra dünyaya geldi. Bir asır içinde Mısır’da
İsrailoğulları çoğaldılar. Mülteci olarak geldikleri bu yerde sayıları artınca huzursuzluk çıkarmaya
başladılar.
İsrailoğulları Tevrattaki Çıkış Kitabı’nda İbranilerin Antik Mısır’da köle olduğu hikâyesi yer
almasına karşılık papirüs kaynakları bunun doğru olmadığını göstermektedir. Onlar tarlalarda ve diğer
işlerde ücret karşılığı işçi ve taş ustası olarak çalıştılar. Köle olarak çalıştırıldıkları iddiaları diğer
insanların onlara acıma duygusunu sömürmeye ve Yahudi birliğini sağlamaya yönelik nesillerin
zihinlere yerleştirilmek içindir.
Diğer taraftan Yahudi din bilginleri nesillerine Mısırlılara karşı düşmanlığı körüklerken, onların
korkularını sömürmeyi amaçlayarak, Yahudi inancına daha sıkı bağlarla bağlanmalarını temin içindir.
İsrailoğulları Mısır ülkesinde iken kendi topluluklarının asimile olmaması ve birlik
beraberliklerini devam ettirebilmek için kapalı bir toplum hayatını benimsediler. Sonraki zamanlarda
mistik bir felsefe olan Kabalizm düşüncesini geliştirdiler. Geliştirdikleri bu düşünceler onların inancı
haline geldi.
Kabalizm antik Mısır rahiplerinin ezoterik (gizemli) öğretilerinden büyük ölçüde esinlenilmiştir.
Mısır’da da İsrailoğulları rahat durmadılar. Bu nedenle yerli halk Kıptîler sürekli sürtüştüler. Bu
durumu gören yöneticiler devlet aklı gereği, gelecekte bunların Mısır için tehlike doğuracağı hükmüne
vardırlar. Sonuçta Nil Nehri deltası ile Sin Çölü ve Akdeniz arasında bulunan Goşem’de dünyaya gelen
Hz. Musa’nın önderliğinde Mısır’ı terk edip, kendileri için güvenli olan Kenan bölgesindeki Sina Çölü’ne
getirildiler.
Hz. Musa’nın getirdiği İlahi din olan Musevilik ile sonradan, Yahudilerin din olarak kabulleri
olan inançları tamamen farklıdır.
Hz. Musa ve gerekse Allah İsrailoğulları’na yeryüzünde bir toprak parçası vaad etmemiştir. Allah
yeryüzünü bütün insanlığa bahşetmiştir. Hz. Musa, İsrailoğulları onlar için güvenli olan Kenan
bölgesindeki Sina Çölüne getirdi. Ortada vaad edilen bir toprak yoktur.
Ancak Giordano Bruno’nun öz deyişinde belirtiği gibi “Tanrı, iradesini hâkim kılmak
için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak
için Tanrı’yı kullanırlar.” bu deyiminde olduğu gibi Yahudi din adamları da kendi iradelerini hâkim
kılmak için Tanrıyı kullanmaya çalışmışlardır.
Hz. Musa’nın “Güvenli Bölgesi” ileriki tarihler de Yahudi din adamlarınca sosyal ve siyasal bir
proje olarak vaad edilmiş topraklar efsanesine dönüştürüldü. “Vaad edilmiş topraklar” Yahudi’nin amaç
edindiği din soslu hedef olarak önlerine konurken, bu hedefe ulaşılması başta kendilerine ve de “hak
sahibi insan” görmedikleri kendileri dışındaki insanlara kan, göz yaşı ve acılar getirecek cinstendir.
Tarihi süreçte Yahudiler Mısır’dan çıkıp geldikleri Sina’da ve gerekse Babil’de, zamanının Pers
ülkesi olan İran’da her yerde bir zaman sonra huzursuzluk çıkaran Yahudiler, ne kendileri rahat ettiler
ve nede huzur buldular. Bu durum günümüzde de devam etmektedir.
Mısır’da gördükleri baskıdan onları kurtaran Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun’a mihnet duymaları
gerekirken, Onlara iftiralar atmaktan ve Onları öldürmeye kalkışmaktan geri durmadılar.
İsrailoğulları Hz. Musa tarafından kendilerine tebliğ edilen tevhid dinini bir türlü
kavrayamadıklarından putperestliğe kayma eğilimi göstermişlerdir.
Öyle ki, Hz. Musa’nın bir müddet aralarından ayrılıp Sina Dağına çıkmasını fırsat bilen Yahudiler
altından buzağı heykeli yapıp tapınmalarının kaynağı büyük ölçüde kabaladan gelmektedir.
Dinin temeli ahlaktır. Ahlaklı olmanın ilk şartı vicdanlı davranabilmektir. Vicdanlı davranabilmek
içinde merhametli olmak gerekir. İnsan ilk önce kendisine merhamet etmeli ki bütün yaratılmışlara
karşı merhametli davranabilsin.
Museviliği tenzih ederken, Yahudi inanç esasları insan mahsulü olduğundan, kendilerinin
dışındakileri insan olarak görmeyen bu inanç haliyle akla ve ahlaka aykırıdır. O nedenle vicdan ve
merhametten uzaktır. Bu konuda söylediklerimiz antisemitizm olmayıp, inançları içindir.
“Alıntı” olarak derlediğimiz mevcut Tevrattaki Yahudi olmayanlar için neler var ona bir bakalım.
“Herkesi öldüreceğim”: “Ve İsrail onun mirasının sıptıdır (Oymak, boy); ismi orduların rabbidir.
Sen benim topuzum ve cenk silahımsın; ve seninle milletleri kıracağım: ve seninle ülkeleri
helak edeceğim. Ve seninle atı ve binicisini kıracağım. Ve seninle cenk arabasını ve binicisini
kıracağım ve seninle erkeği ve kadını kıracağım; ve seninle kocamış adamı ve genci
kıracağım; ve seninle genç adamı ve ere varmamış kızı kıracağım; ve seninle çobanı ve
sürüsünü kıracağım; ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım; ve seninle valiyi ve kaymakamı
kıracağım.” (Yeremya, bab 51, ayet 19-23, s 777)
“Ve gömülmeyecekler; toprağın yüzünde gübre gibi olacaklar; leşleri de yerin canavarlarına ve
göklerin kuşlarına yem olacaklar.” (Yeremya, bab 26, ayet 4, s 739)
“Onları kasaplık koyunlar gibi ayır, ve öldürme günü için onları hazırla.” (Yeremya, bab 12,
ayet 3, s 736)
Filistinlilere ölüm emri: “Ey Kenan, Filistinliler diyarı, Rabbin sözü size karşıdır; seni yok
edeceğim, öyle ki artık sende oturan kimse olmayacak.” (Tsefenya, bab 2, ayet 5, s 887)
“Ve senin kökünü kıtlıkla öldüreceğim ve arta kalanların öldürülecek. Ulu ey kapı, Feryat et
şehir, baştan başa ey Filistin, eridin…” (İşaya, bab 14, ayet 3-31, s 694)
“Hem yiğidi, hem kızı, emzikteki çocukla, ak saçlı adamı, dışarıdan kılıç ve içeriden dehşet
telef edecek. Hasımlarından öç alacağım; ve benden nefret edenlere ödeyeceğim.” (Tesniye,
bab 32, ayet 25, s 211)
“Onların her şeylerini tamamen yok et, va onları esirgeme, erkekten kadına, çocuktan emzikte
olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür.” (I. Samuel, bab 15, ayet 3, s 286)
“İhtiyarı genci ve ere varmamış kızı ve çocuklarla kadınları helak için vurun, gözünüz
esirgemesin ve acımayın.” (Hezekiel, bab 9, ayet 5-6, s 794)
“Kanlarını için, etlerini yiyin”: “Et yiyin, ve kan için, yiğitlerin etini yiyecekseniz ve dünya
beylerinin kanını, koçların, kuzuların, ve ergeçlerin, boğaların kanını içeceksiniz. Hepsi
Başanın semiz hayvanlarıdır. Sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz.” (Hezekiel, bab 39, ayet
18-20, s 828)
“Suriyelileri bitirinceye kadar Afekte vuracaksın.” (II. Krallar, bab 13, ayet 17, s 383)
“Sizi kılıcın kısmeti edeceğim ve hepiniz boğazlanmak için eğileceksiniz.” (İşaya, bab 65, ayet
12, s 722)
“Ve öldürülmüş olanları dışarı atılacaklar ve leşlerinin kokusu çıkacak; ve kanları ile dağlar
eriyecek.” (İşaya, bab 34, ayet 3, s 697)
“Sana karşı yapılan hiç bir silah işe yaramayacak ve hükümde sana karşı kalkan her dili suçlu
çıkaracaksın.” (İşaya, bab 54, ayet 17, s 714)
“Acıklı ölümlerle ölecekler, onlar için dövünen olmayacak.” (Yeremya, bab 16, ayet 4, s 739)
“Ele geçen her adamın gödesi delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek.
Yavruları da gözleri önünde yere çalınacak, evleri çapul edilecek ve karıları kirletilecek.”
(İşaya, bab 13, ayet 15, s 683)
Hamilelerin karınları deşilecek: “Ve yayları gençleri yere çalacak ve rahmin semeresine
acımayacaklar, gözleri çocukları esirgemeyecek.” (İşaya, bab 13, ayet 15, 16, 18, s 683)
“Burnunu ve kulaklarını kesip düşürecekler ve senden arta kalan kılıçla düşecek.” (Hezekiel,
bab 23, ayet 25, s 810)
“Ve her duvarlı şehri ve her seçme şehri vuracaksınız ve her iyi ağacı keseceksiniz ve bütün
su kaynaklarını kaplayacaksınız, ve her iyi tarlayı taşlarla bozacaksınız.” (II. Krallar, bab 3, ayet
19, s 370)
İnsanın yaradılışının yegâne gayesi; bu dünyada ve ahirette huzur bulmaktır. Oysa İlahi
nizama savaş açan bu inanç sahipleri, öbür dünyadan vaz geçtik bu kafayla dünyada da huzuru
bulamazlar. Bulmamaktadırlar. Allah’tan insanlığa akıl ve fikir vermesini dilerken, saygılarımı sunarım.
06 ARALIK 2023
Av. Mustafa ÖZKURT