Aydınlar Ocakları’nın 51.Şura’sı Adana Aydınlar Ocağı’mızın ev sahipliğinde Adana’da 22-24 Kasım 2024 tarihleri arasında yapılmıştır. Şuranın hazırlanmasında üstün gayret ve çalışma gösteren başta Başkan Sayın Av. Yusuf Özer’i ve Yönetimdeki arkadaşlarını tebrik eder, önümüzdeki çalışmalarında başarılar dileriz.
24 Kasım Öğretmenler Günü çocuklarımızı ve gençlerimizi hayata hazırlayan öğretmenlerimize kutlu olsun. Başta Baş Öğretmenimiz Atatürk olmak üzere, ebediyete göçen öğretmenlerimizi rahmetle ve şükranla anarız. 5 Kasım Karabağ Zaferi dolayısıyla Azerbaycan’a en iyi dileklerimizi sunar şehitlerimizi rahmetle anarız.
Şuralar sıradan bir turistik gezi değildir. Sadece hoş dakikalar geçirmek için de düzenlenmemektedir. Üyeleri misafirlerle buluşturmak, aileleri tanıştırmak, ülke sorunlarını görüşmek de şura hedefleri arasındadır. Türk Dünyası’nda birlik ve beraberliği güçlendirecek, teması artıracak ve yıllardır üstünde durulan alfabe birliği (34 harf) nihayet gerçekleştirilmiş bulunmaktadır. Şuramızın düzenlenmiş olduğu dönemde bu anlamlı gelişmeye şahit olmak bizler ve gelecek için çok sevindirici olmuştur. Ortak alfabe konusunda yıllarca çalışmış, emek vermiş, bütün ilim adamlarımızdan, yazarlarımızdan, fikir adamlarımızdan hayatta olanlara saygı ve teşekkürlerimizi sunar; Allah’ın rahmetine kavuşmuş olanları da saygı ve rahmetle anmayı görev biliriz. Vefatının 100. yıl dönümünde büyük Türkçü, sosyolog ve edebiyatçı Ziya Gökalp’i de rahmetle anarız. 11 Eylül tarihi “Ortak Alfabe Günü” olarak ilan edilebilir.
Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Hikmet Kaplan’ın Türk Dünyası Noterler Birliği’nin kurulmasında ki rolü hayırlı bir gelişmedir. Bu vesile ile kendisini tebrik ediyoruz. Geçmişe fazla takılıp kalmamalıyız.
Artık Türkiye’deki fikir mücadelesi TC’den yana olanlarla olmayanların mücadelesidir. Bu bakımdan, TC Devleti ile kavgalı olanlar, devletin kuruluşunu ve kurucu ilkelerini içlerine sindiremeyip reddedenlerle birlikte hareket etmek; siyasi çıkar uğruna onlardan destek aramak hiçbir siyasi partiye yakışmaz.
Aydınlar Ocakları’nın 51.Şurası adeta Dünyanın çivisinin çıktığı, Türkiye’yi zor günlerin beklediği bir ortamda yapılmaktadır. İnsan haklarının ayaklar altına alındığı, önce Filistin’de, daha sonra Lübnan’da terörist koruyucu ve terör sevici ABD desteği ile on binlerce insanın kanı akıtılmış, ev ve barkı, hastaneleri, cami ve klişeleri bombalarla yıkılmıştır. İsrail isimli insan kanına susamış cinayet şebekesi aldığı destekle şımarmış, iş soykırıma dönüşmüştür. Bilhassa kadın ve çocuklar hedef alınmıştır. 2023 ve 2024 yıllarını katliamlara tanık olarak yaşadık. Bu saldırılar, cinayetler ve sivillerin bombalanması Gazze’deki rezalet unutulacak gibi değildir. Bu cinayetlerle yetinmeyen ABD Ukrayna’ya gönderdiği uzun menzilli füzeleri kullanma izni vermiştir. Giderayak Biden’in yaptığı yanlış tehlikeli savaş ortamıdır. Rusya’da bu saldırıya cevap vermiştir. Ülkemizde bir taraftan ekonomik kriz ve enflasyon, diğer taraftan sözde dost ve müttefiklerimizin aile yapımızı ve ahlaki değerlerimizi hedef alıcı çirkin teşebbüsleri üzüntüyle izlenmiştir. Bu amaçla kurdurulan LGBT gibi dernekler ve yerli yabancı bazı işbirlikçi firmalar için gerekenler yapılmalıdır. İsrail saldırılarıyla, Müslüman ülkelerin büyük çoğunluğunun vurdumduymazlığı ve Batı yandaşlığı da dikkatlerden kaçmamıştır. Bazı tespit ve teklifler: Savunma sanayiindeki gurur kaynağımız olan gelişmeler bazı siyasilerin yanlış tutumlarına rağmen sürdürülmelidir.
Balkan Harbi’ndeki zor durumlara düşmememiz için parti ve şahıs taassubu aşılmalı ve milli ittifaklar kurulmalıdır. Türkiye’ye yoğunlaşan saldırılar karşısında muhalefetten de ses çıkmalıdır. Birbirimizle uğraşmayı bırakalım. Birbirimize kitap, defter, çakmak atmak değil; destek verelim.
ABD’de Trump tekrar iş başına gelmiştir. Ancak kurmayı düşündüğü kabine büyük oranda İsrail ve PKK yanlısıdır. Bu bir savaş kabinesidir. Ortadoğu’da bizi de hedef alabilecek vekalet savaş tehlikesi mevcuttur. Eğitimden savunmaya kadar gerekli tedbirler alınmalıdır. Bizden sonraki genç nesillerin gelecekte nelerle karşılaşabilecekleri meçhuldür ve endişe doğurmaktadır. Ülkemizde liyakatten çok sadakat öne çıkmakta ve fırsat eşitsizlikleri doğmaktadır. Milli duygu ve mensubiyet şuuru kazandıran Andımız maalesef mahkeme kararına rağmen hala depoda! bekletilmektedir.
Yüz karası ve utanç kaynağı olan Filistin’deki vahşi ortam ABD desteği ile yürürlüktedir. Ülkemizde sözde geçici sığınmacıların sorunları sürmekte; gelecekle ilgili endişelerimiz artmaktadır. Osmanlı’yı Balkanlardan çözenler günümüzde ülkemizi Ortadoğu’dan çözmeye ve bölmeye çalışmaktadırlar.
Suriye’nin Türkiye ile birlikte hareketi herkes tarafından engellenmektedir. Suriye’nin Irak gibi bölünmesini Suriye’deki devlet başkanı nasıl seyredebilir? Kaldı ki İsrail Suriye’yi de vurmuş 36 ölü ve 50 civarında yaralıya sebep olmuştur. (19.11.2024) Türkiye’nin Anayasası sözde dostlarımız ve onların işbirlikçileri istiyor diye değişmez; ancak ihtiyaçlara göre değişebilir. Malum çevrelerin değiştirme talepleri milli devlet ve üniter yapıdan vazgeçirme tuzağıdır. Oyuna gelinmemelidir.
Türkçeye saygılı olunmalı; yer ve firma adları, imla hataları ve TV ekranlarındaki okuma yanlışları düzeltilmelidir. Şehirlerimiz, işyerlerinde yanlış bir şekilde yazılmış yabancı dillerdeki tabelalarla işgal edilmiştir.
Milli dile sahip çıkmadan milli menfaatler ve egemenlik hakları da korunamaz. Gerekirse birçok devletin yaptığı gibi biz de “Türk Dilini Koruma Yasası” çıkarabiliriz. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesine 2014 yılında girmiş olması kadın cinayetlerini azaltmamış; tersine artırmıştır. Bundan çıkmamız da isabetli olmuştur. Bu sözleşme çözüm olmaktan uzaktır. Sözleşme okunmadan karar verilmemelidir.
Gıda ürünlerinde sahtecilik had safhaya ulaşmıştır. Bu firmalar doğru dürüst açıklanmalı; kontroller zayıf kalmamalıdır.
Kürt sorunu ifadesi Kürtlerin bir bütün olarak sorun oldukları anlamını taşır ve yanlıştır. Ülkesinin menfaatlerine sahip çıkmak ve dış saldırılara karşı durmak; her TC vatandaşının kaçınılmaz görevidir. Bizim Kürtlerle değil; sözde dost ABD güdümündeki PKK terör örgütü ile tabii ki sorunumuz vardır. Kimsenin ana dili de bizim için sorun değildir. Önemli olan, Türkiye aleyhine kullanılmamak ve vatanına ihanet etmemektir. Kürtleri sorun yapanlar birçok alanda itibar kaybeden ABD ve bazı Batı’lı ülkelerdir. Herkes klasik yanlışlarından sıyrılabilmeli; Ortadoğu’daki tezgahı iyi takip edebilmelidir. Kürt vatandaşlarımızla savaş yoksa barış da söz konusu olamaz. Çalışan kadınlarımızın akılları çocuklarında kaldığı bir gerçektir. Bunun için ticari amaç gütmeyen yuvalar belediyeler tarafından açılmalı; yabancı bakıcı saltanatı artık önlenmelidir. Düşman çevre ve ülkelerin Türkiye’yi hedef alan politikaları karşısında ülkemizde maalesef iktidar ve muhalefet arasında bir ittifak kurulamamıştır.
Yenik çıktığımız Balkan Harbi’nde de böyle bir ittifak kurulamamıştı. Özellikle muhalefetten çıkması gereken ve beklenen bir ses de çıkmamaktadır. Bir tuzak olan çoğulculuk adı altında egemenlik haklarımızı kimseyle paylaşamayız. Milli Mücadeleyi Anadolu’da iki üç ayrı devlet kurmak için yapmadık.
– Bazı belediyeler 1+1 bağımsız bölümlü inşaatlara müsaade etmemektedir. Bu daha da yaygınlaştırılabilir. Maalesef Türkiye’de tek kişilik hane halkı örnekleri artmaktadır. Aileden kandırılarak gençlerin yalnız yaşamaları teşvik edilmektedir. Bu durumu önleyici tedbirler ebeveynler ve devletçe ele alınmalıdır, – Aile rehberlik kuruluşları daha fonksiyonel hale getirilebilir,
– Bebek ölümlerini azaltıcı tedbirler artırılmalıdır, bebekleri sigortadan para almak için öldürme alçaklığı tekrar etmemelidir, – Çözülme göstergelerinden biri olan artan boşanma davalarında, davalı veya davacının geçmiş hayatları hesaba katılmamakta, nikah ile atılan imza tarihi esas alınmaktadır. Bu durum tarafların bazı eski kötü alışkanlıklarının örtülmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu da maalesef dava kararlarını etkilemektedir. Nafaka hayat boyu işletilmemeli, meri nafaka hukukunun yaratmış olduğu sorunlar dikkate alınarak bu konuda adil bir düzenleme yapılmalıdır.
– TV programlarında gösteriş tüketimini tahrik edici yayınlar eşler, komşular, aileler arasında huzur bozucu ve hasetlik duygularının doğmasına sebep olmaktadır. Komik hale gelen sofra yemek yarışmaları ve benzeri programlar, eksiksiz gösterilen yemek sofraları dar gelirliler üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Çocuklarla anne, baba arasında sorunlar ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde gelir dağılımının bozukluğu, yoksullaşma gibi sorunlar unutulmamalıdır. Tepeden aşağı aşırı yapılmakta olan israfın önlenmesi, kamu kaynaklarının eşe dosta peşkeş çekilmemesi gerekir; yolsuzluklara müsaade edilmemelidir.
Aile fertleri torpil kullanmadan işsiz çocuklarının bir işe girip istihdam edilmelerini beklemektedir. Sadakat değil, ama liyakat arama esas olmalı ve yaygınlaştırılmalıdır,
– Para karşılığı yabancılara vatandaşlık verilmesi toplumu ve aileleri şaşırtmakta; toplumu yaralamakta, itibar kaybına sebep olmaktadır. Bu yanlış düzeltilmelidir, – Ailelerin, son TÜİK rakamlarının etkisiyle nüfus artış hızının düşmesi karşısında vatandaştan çok çocuk sahibi olmaları istenirken, çocuklarımızın nasıl besleneceği, eğitim imkanlarından ve fırsat eşitliğinden nasıl faydalanabilecekleri de düşünülmelidir. Et, süt, peynir, ekmek ve bilhassa mama ve çocuk bezi aileler için başta gelen sorunlardır. Aile bütçeleri iyi beslenmeyi sağlayacak durumdan çok uzaktır. Devlet bunların fiyatının belirli kısmını muhtarlıklardan alınan belge karşılığı destekleyerek karşılamalıdır,
– Nüfus artış hızının ve hane halkı sayısının düştüğü, evliliklerin çok zor şartlar altında yapılabildiği düşünülerek, bilhassa yeni evlilikleri teşvik ederken yoksullaşmaya karşı koruyucu ciddi tedbirler alınmalıdır. İlgili Bakanlıklar arası ortak çalışmalar yapılabilir, – Yabancı kaynaklı sığınmacılara verilen imtiyazlar gözden geçirilerek kendi ülkelerinde göremeyecekleri destekler kaldırılarak, kaynak yerli muhtaç ailelere ayrılmalıdır. Bu yapılırken siyasi amaç ve beklentiler aranmamalıdır, – Çocukları aç derse giren ve kitaplarını temin edemeyen öğrenciler ve aileler de düşünülmelidir. Sosyal devlet anlayışından uzaklaşılmamalı, bilhassa bazı özel okullar, bazı özel hastaneler kan emen kötü ticarethaneler olmaktan çıkarılmalıdır. Aileler bazı okullarda soyulmamalıdır,
– Yüksek öğrenimde kız ve erkek öğrenci yurtları açılmalı, buna devlet öncülük yapmalıdır. Hizmete soyunan fedakar vatandaşlarımız yurt kurmaya yönlendirilmelidir. Özel yurtlar kontrol altına alınmalı, başarılı ve gerekli hizmeti verenler uygun şekillerde ödüllendirilmelidir,
– Dizilerde ve TV programlarında kötü örnekler çoğu kere öne çıkarılmakta, daha fazla dikkat çekmek için abartılmakta, tabanca ve bıçak kullanma, yaralama ve hatta öldürme olayları ile genç ve tecrübesizlere kötü örnek olunmaktadır. Hukuk yerine kişinin kendi işini kendinin görmesi hiçbir zaman kabul edilemez,
– TC’ye mensubiyet şuuru ailelere kazandırılmalı, milli bayramlarda bayrak asma adeti sürdürülmeli, aşırı hemşericilik, etnik, mezhep ve kulüp taraftarlığı gibi farklar kutsallaştırılmamalıdır. Geçmiş unutulmadan öğrencilerin, gençlerin kamplaşmaları yerine, Ortadoğu’daki gelişmeler de hesaba katılarak milli davalarda bir ve beraber olma bilinci yaygınlaştırılmalı ve desteklenmelidir,
– Yakın tarihimizden habersiz, diplomalı ama eksik yetişmiş, zamanı çok kısıtlı olan anne veya babanın gençlere rehber olamaması karşısında bilhassa yakın tarihi gerçekleri öğretici ilgi çekici programlar TV ve tabletler yoluyla verilebilir,
– Vatandaşlarımız ve ailelerimiz milli ve dini bayramlarımız arasında ayırım yapmaya teşvik edilmemeli, bu bayramların birbirini tamamladığı şuuru kazandırılmalıdır. Farklı kutlama örnekleri birlik ve bütünlük anlayışını zedeleyebilir. Her evde şanlı bayrağımızın ve yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’in bulundurulması teşvik edilmeli, bu durum nikah merasimlerinde değerlendirilmelidir, – Düğün ve nişan adetlerinde, Türk mutfağında ve yemek adlarındaki bozulma ve komik isim değiştirmeler karşısında düğün ve nişan salonlarında garip bir teslimiyetçi tavırdan, moda adı altında moda ile hiç ilgisi olmayan giyim dahil medya tarafından dayatılan teslimiyetçi tavırdan uzaklaşılmalıdır, – Gelir dağılımının iyileştirilmesi aileler için de olumlu sonuçlar verebilir. Vergi verme alışkanlığı olmayanlar ve kaçıranlar tavizsiz kesin cezalandırılmalıdır. Doğrudan ve dolaylı vergiler gözden geçirilmelidir.
– Hayat şartlarının zorlaşması sosyal ilişkilerde insanları daha fazla bencil, maddeci, faydacı kılıyor. Saldırgan ve çatışmacı davranışlar öne çıkıyor. Akraba ve komşuluk ilişkileri soğuyor. Araba park kavgaları bile artmaktadır. Fertler sadece hayatlarını nasıl sürdüreceklerini düşündüklerinden, ülkeyi milli meseleleri düşünemiyor, duyarlılığını kaybediyor. Egoist ahlak anlayışı dayanışmanın yerini alıyor. İntihar, boşanma ve psikolojik hastalıklar artıyor ve topluma kapanma, yapay cemaatleşmeler ortaya çıkıyor. Bu ve benzeri sorunların doğmaması için eş, dost ve yakın çevreden bazı şirketlerin ve müteahhitlerin vergi borçlarının affedilmesi asla gerekmiyor. Bunların yanı sıra, tarım alanlarını ve yeşil bölgelerimizi tahrip ederek, binlerce ağacı keserek, yerli yabancı sömürge madenciliğini ismi ezberlenmiş müteahhitlerin önderliğinde açmaya mecbur değiliz. Rize’de Fırtına Vadisi ve Kaz Dağları malum holdinge peşkeş çekilmemelidir, – Sözde dost ve müttefik ama gerçekte Türk düşmanı bazı ülkelerle ilişkilerde dikkatli olunmalıdır,
– ABD’nin İran ile Türkiye’yi savaştırma, Türkiye ile Yunanistan’ı çatıştırma oyunlarını çok şükür aştık, İsrail’i sınırsız destekleyen ABD kendi itibarını sıfırlamaktadır. Bu defa İran ile kan dökmeye hazır ve bundan ayrı bir zevk alan ABD İran’ı İsrail ile savaştırıp, kuzeye yöneltip savaş sonrası sınırları İsrail lehine değiştirme peşindedir. Oyuna gelmemek için direnen Türkiye, dikkatli politikasını sürdürmelidir,
– KKTC, Ermenistan ile ilişkiler, Ege ve Akdeniz’de Türkiye’den taviz bekleyen ABD terör örgütlerini kara gücü olarak kullanmaya devam etmektedir. ABD bu defa YPG’yi öne sürmektedir. İç dayanışmayı ve cepheyi güçlendirmek doğru yer seçimi ile uygun olabilir. Tehlikeyi herkes hissedebilmeli; alışılmış yanlışlar terk edilmeli; sınırlarımız dışındaki gelişmeler takip edilmelidir, – Gıda ürünlerinde sahtecilik had safhaya ulaşmıştır. Bu firmalar halka açıklanmalı ve bundan çekinilmemelidir. Kontroller zayıf kalmamalıdır,
-Gıda terörünü önlemek için dondurulmuş ve hazır gıdaların kullanımının engellenmesi, şeker kamışı üretiminin artırılması, çiftçi ve köy kooperatiflerinin yaygınlaştırılması, Milli tarım, Milli tohum politikalarının öne çıkartılarak tarımda sürdürülebilirliğin sağlanması gerekir. Eko sistemin parçası olduğumuzun unutulmaması, su ve toprağın daha verimli kullanılması, insan vücuduna zararlı malzemelerle paketleme yapılmaması önem arz etmektedir.
– Son şuralarda üstünde durduğumuz sağlığın ve eğitimin ticarileştirilmesi sorunu; sağlıkta had safhaya gelmiş, SGK dolandırılma safhasına getirilmiştir. Gerekenler eksiksiz yapılmalıdır, – Afrika ülkeleri ile sürdürülen iyi ve gelişen ilişkiler ümit vericidir. Ancak yapılan yardımlarda sınır aşılmamalıdır. Bölgede Fransız ve ABD etkinliği ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesine paralel olarak azaltılabilir, – LGBT gibi maksatlı ve Türkiye’ye karşı soğuk harbin parçası olan dernekler derhal kapatılmalıdır. Batı’nın da şikayetçi olduğu sapma davranışlar ve örnekler Türkiye’ye tavsiye edilmemelidir. Bu gibi dernekleri destekleyen bazı yabancı ve yerli, dış güdümlü kuruluşlara ve şirketlere de gereğinin yapılmasından çekinilmemelidir, – Kapatılan askeri hastanelerin tekrar açılarak askeri personele uzmanca hizmet vermesine ihtiyaç büyümektedir. Sivil hastanelerde askeri sağlık sorunlarına müdahale istenen sonucu tam vermemektedir,
– Çocukların istismarı ve korunması, çocuk cinayetleri konularında ihtiyaca göre yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Cezasızlık algısı ortadan kaldırılmalıdır,
– Adalet ve kolluk kuvvetleri arasında daha iyi bir uyum sağlanmalıdır. Birçok suç kaydı olanlara tutuksuz yargılama, git tekrar suç işle anlamını taşımaktadır. Adalete güvenin sarsılmaması gerekir. Ceza infaz yasasında ihtiyaca göre değişiklikler yapılmalıdır. Maalesef bazı durumlarda halkın suçluya acıması ve sanki sahip çıkar gibi davranması yanlış olmaktadır. Geçici koruma altında olanların, mültecilerin bize yabancı suç ve sorun ürettikleri görülmektedir. Birçok defa suç işleyenler tutuklu olarak yargılanmalıdır, – Akdeniz’de Libya ile yapılan antlaşma Yunanistan’a Akdeniz’de önemli bir alan kaybettirmiştir. Yunanistan’ın kaybı aslında ABD’nin kaybıdır. “Efendim Libya’da ne işimiz vardı.” gibi lafların ciddiye alınacak hiçbir tarafı yoktur. Türkiye milli menfaatlerini dostlarıyla birlikte korumaktadır. Türkiye-Mısır yakınlaşması her iki ülkenin çıkarı için de faydalı olmuştur. Ege’de birden ortaya çıkan ve kurulan ABD üsleri Rusya’ya karşı değil, Yunanistan’ı bize karşı korumak amacını taşımaktadır. Rusya’ya karşı kurulduğu iddiaları gerçek değildir. ABD bu üslerle beraber Karadeniz’e çıkmayı kolaylaştırma gayreti içindedir,
– AB üyeliği konusunda Türkiye’ye karşı çifte standart uygulayan Batılı ülkeler, Türkiye’yi Dünyadan tecrit etmeye çalışarak etkisizleştirme peşindedirler. Maalesef milletlerarası önemli kuruluşlar işlevlerini yerine getirmemekte aynen Gazze’de olduğu gibi cinayetleri ve soykırımı örtmeye çalışmakta, ABD’ye yaranma peşine düşmüşlerdir. 7 Kasım tarihinde Kırgızistan’ın Bişkek şehrinde yapılan Türk Devletleri Teşkilatının düzenlediği zirvede KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’ın gözlemci olarak bulunması AB’den Dış Politika Temsilcisi Barrell’i çok rahatsız ettiği, hayal kırıklığına uğrattığı yazılı belirtilmiştir. Sadece hayali Kıbrıs Cumhuriyetini tanıyorlarmış. KKTC bağımsız bir devlettir, biraz saygılı olunmalıdır. AB ilkelerini çiğneyerek tek taraflı olarak Rum Kesimi’nin AB üyeliğine alınması aslında bizi çok rahatsız etmiştir. Türk düşmanlığı ancak bu kadar açık ortaya konabilir. Barrell zamanla KKTC’ye de alışacaktır,
– Gençlerimize ve çocuklarımıza karşı dijital saldırılar sürerken onlara milli kimliğini hissettirme ve milli idealler aşılayan andımızın tekrar yürürlüğe konması, lehinde bir mahkeme kararı da bulunması bakımından doğru olacaktır. Türkiye’nin oy kazanmada, seçimlerde, partiler arası ittifak kurmalarının üstünde dış saldırı ve tahriklere karşı “Türkiye İttifakı”na acilen ihtiyacı vardır. Genellikle vatandaş ve sivil toplum kuruluşları bizde siyasetten emir ve talimat alır haldedir. Oysa bu durum demokrasiyi içine sindirmiş ülkelerde ters işlemektedir,
– Milli ve dini bayramlarda bizlere yakışan davranışlar neler ise; onlar yapılmalıdır. Milli bayramlarda bayrak asma unutkanlığı terk edilmelidir, – Çok kültürlülük demokrasinin çoksesliliği değildir. Önü açılan milli ve üniter devletlere karşı kurulan bir tuzaktır. Çünkü çok kültürlülük bir devletin resmen ve hukuken bir veya birkaç etnisiteyi ötekileştirmesidir. Onlara sen benden değilsin demektir. Türkiye bu oyuna gelmemeli; üniter ve milli devlet yapısını bozmamalıdır,
– Filistin’de ABD destekli Müslüman soykırımı, milletlerarası hukukta ön planda yer alan kuruluşların beceriksizliğini ve pasifliğini ortaya koymuştur. 40.000’i aşkın çoğu çocuk ve kadın İsrail saldırılarında hayatlarını kaybetmişlerdir. Dünya ve ilgili kuruluşlar olup biteni sadece seyretmişlerdir. Ciddi ve sorumluluk taşıyan tavrı unutmuşlardır. İsrail istediği her yeri bombalamakta; ABD ve diğerleri de askercilik talimi yapmaktadırlar. Hukukun, insan haklarının, adaletin, yaşama haklarının kalmadığı bu vahşi katliam ortamı 2023-2024 tarihli yüz karasıdır. Çözüm Filistin devletinin kabulü ve bir an evvel ateşkese başvurmaktır,
– İsveç başta olmak üzere bazı İskandinav ülkelerinde Kuran-ı Kerim’in yırtılması ve yakılması ayıbın en çirkin yüzüdür. Bazı batı ülkelerinde hoşgörü ve birlikte yaşama anlayışı ortadan kalkmış; ırkçılık hortlamıştır. Yabancı düşmanlığı gelecek için çok tehlikeli ve huzur bozucu olacaktır,
– KKTC bağımsız bir devlettir ve varlığını koruyucu her tedbire sahip olmalıdır. Artık Rum Kıbrıs hayali terk edilmelidir. Türkler de insandır. KKTC ve Türkiye de gerçekçi olamayan, işlemeyecek federasyon gibi sözde çözümlerle oyalanmamalıdır. Rum lider Beyaz Saray’da Biden’a Türkiye’yi şikayet ederek “Elli yıldır ülkem Türk işgali altında” deme küstahlığını göstermiştir. Kısaca İsrail’le beraber oldunuz Müslümanları öldürdünüz; bize de yardımcı olun demek istiyor. Türkiye ve KKTC askeri gücü ve savunma sanayiini ve tedbirleri geliştirmeli, iki ayrı devlet gerçeğini her zeminde savunmalı ve askeri üsler açmalıdır. Yumuşamak gel beni de öldür demektir. – Gençlerimizin tabletler ve cep telefonları ile yanlış şartlandırılması, şuur altının işgal edilmesi önemli bir sorundur. Kumar siteleri aynı araçlarla insanlarımızı neredeyse kumarbaz yapacaktır. Bu ihanetleri yapan siteler kesinlikle kapatılmalıdır. Birçok defa kapatılan bazı sitelerin tekrar açılması ise çok düşündürücüdür.
– Türkiye’de devamlı yoksullaşma, fakirleşme dikkat çeker hale gelmiştir. Gelir dağılımının sürekli bozulması, satın alma gücünün zayıflaması bazı temel tüketim maddelerine ulaşmayı zorlaştırmıştır. Bu durum toplum sağlığını ve ahlak anlayışını bozmuştur. Ekran esareti de dizilerle beraber buna yardımcı olmuştur. Üretim yetersizliği istihdamda sorunlar yaratmıştır. Ancak işsizlikteki nispi azalma, üretimdeki artışa karşılık değildir. Yeni ve yüksek faizli dış borçlar açık kapama çözümü olamaz. İthalatı teşvik edici vergi indirimlerinin yükseltilmesi olumludur. Bilhassa Çin ve Rusya’ya verdiğimiz dış ticaret açığı giderilmelidir. Çiftçilerin tarım dışına çıkışı önlenmelidir. Bu durum ithalatı artırarak dış ticaret açığını yükseltmektedir. Çiftçi, ithalat yaptığımız ülkelerin çiftçileri kadar desteklenmelidir. Böyle olmayınca mesela Adana’da tarımın tarımı bilmeyenlerin eline geçtiği ileri sürülmektedir.
– “Ürettiklerinden fazlasını tüketenler bağımsıAYDINLAR OCAKLARI 51.ŞURA SONUÇ BİLDİRİSİzlıklarını kaybederler”. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu anlamlı sözü Türk ekonomisinin genel çizgileriyle örtüşmektedir. Yerli mi, yabancı mı, ihtiyacım var mı, yok mu demeden tüketen; tüketim ile sosyal statü kazanılacağını zanneden bir sosyal yapı ile karşı karşıyayız. Mallarını, eşyalarını fazla kullanmaktan rahatsız olup atan bir eğilim vardır. Evinde doğru dürüst bir kütüphaneden ve bayramlarda asacak bayraktan yoksun aileler vardır. Enflasyondan hem şikayetçi oluruz; hem de davranışlarımızla onu destekleriz. Dar gelirlidir ama ithal son model telefona talip olur; hiç olmazsa taksitle alırlar. Tüketimde olduğu gibi tasarruf anlayışında da ülkeden ülkeye değişen sosyal boyut ihmal edilerek ekonomide çözüm sağlanamaz. Fertler, sosyal boyut ve çevre çok önemlidir. Birçok ülkede aynı nitelikte ve nicelikteki ekonomik girdiler aynı ekonomik çıktıyı vermemektedir. İktisat tarihi, toplumun kültür tarihi ile birlikte yürür. Sosyal ve ekonomik doku hesaba katılmadan dış etkilerle uygulanan liberalleşme, ancak dışarının ekonomik menfaatlerine yarar,
– İl Yüksek Seçim Kurulları ideolojik sapma içinde, ırkçı ve bölücü çizgide olan adayları daha hassas incelemeli, sorun doğurma yanlışına düşmemelidir. – Adana’da diğer bazı şehirlerimizde olduğu gibi iskan politikası ve düzgün bir yapılaşma-yeni kısımlar hariç- görülmemektedir. Ayrıca yüksek oranda gürültü ve çevre kirliliği (çöp yığınları) dikkati çekmektedir. Yeni yapılaşmada yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır.
-Seyhan barajı göl havzasının imardan arındırılması, ekolojik krizle karşı karşıya kalan Çukurova’yı kurtarma projeleri hayata geçirilmeli, bütün canlıların güven içerisinde yaşama imkanı sağlanmalıdır. Türkiye ekonomisinde ki yeri bakımından Adana ilimizin yeniden eski gücüne kavuşturulması önem arz etmektedir,
-Bir yatırım planlanırken oluşacak çevre kirliliği nedeniyle ortaya çıkacak toplumsal maliyet ve sağlık etki maliyetleri dikkate alınmalıdır. Yatırımların yüksek karlılık prensibine göre planlanmasında toplumsal fayda göz ardı edilmemelidir. Bu hususların dikkate alınmaması kanser vb hastalıkların artmasına yol açmaktadır,
– Eğitim sistemimiz sık yapılan değişikliklerle yap-boz tahtasına dönmüştür. Son 22 yılda değişen 9 Milli Eğitim Bakanı dönemimde 7 defa liselere giriş, 5 defa üniversitelere giriş sistemi değiştirilmiştir. Milli edebiyat temsilcilerinin parçalarının müfredatlardan çıkarılması yanlış olmuştur. Eğitimin millilik vasfı zedelenmiştir. Okullarımızda “kadrolu, sözleşmeli, ücretli” ismi altında üç ayrı statüde öğretmenimiz bulunmaktadır. Bu öğretmenlerimiz, aynı eğitim-öğretim hizmetini yaptıkları halde, farklı ücretler almaktadırlar. Öğretmenler arasındaki bu ayırımcılık giderilmeli, hepsinin kadrolu öğretmen olması sağlanmalıdır. Okullarda hijyen sorunları personel yetersizliği nedeniyle had safhadadır. Uyuşturucu terörü çocuklarımızı ve gençlerimizi tehdit etmektedir. Buna dijital saldırı da eklenmiştir.
– Ayrıca, okula devam eden ilk öğretim çocuklarımıza günde en az bir öğün yemek verilmelidir. – -Siber güç Türkiye için; yapay zeka, siber güvenlik ve siber güç; dönüşüm sürecinde ülkemizi üst sıralara çıkaracak bir yol haritasıdır. Gelecek dijital çağın teknolojisi artık yapay zeka teknolojisidir. Gelen dijital çağın getirdiği hızlı dönüşüm, ülkelerin stratejik önceliklerini yeniden belirlemelerini zorunlu hale getirmiştir. Bu süreçte; yapay zeka, siber güvenlik, siber güç yalnızca teknolojik ilerlemelerin değil aynı zamanda ulusal güvenliğin de temel taşlarıdır. Siber güvenliğin amacı dijital dünyada ki tüm maddi ve manevi varlıklarımızı korumak ve ülkemizi dijital tehditlere karşı daha dirençli hale getirmektir.
– Siber güç Türkiye-Siber Ordu sloganı ile yapay zeka teknolojilerini milli güvenliğe, dijital ekonomiye, devlet sistemlerinin ve vatandaşlarımızın korunmasına entegre etmek Milli Eğitim mensuplarımızın, bilim insanlarımızın ve silahlı kuvvetler mensuplarımızın öncelikli hedefi olmalıdır. Ülkemizin 2021 yılında ‘Ulusal Yapay Zeka Stratejisi’ ile başlayan hamlesi 21 Kasım 2024 tarihinde Aselsan ve TOBB Üniversitesi işbirliği ile Türkiye’nin ilk kuantum bilgisayarı olan ‘QuanT’ faaliyete geçerek Ülkemizi Dünya da kuantum teknolojisinde ilk 15 ülke içerisine sokmuştur. Ülkemiz bu teknolojiyi geliştirerek Dünya da bir çok alanda stratejik avantaja sahip olmuştur,
-Kentsel dönüşümde, milli servetimiz olan yapı stoklarımız yenilenmeli; yarısı bizden kampanyası desteklenmelidir. Parsel bazlı inşaat izinleri durdurulmalı, imar planları yenilenmeli, küçük parsel birleştirilmeli ada bazlı inşaat yapılması sağlanmalıdır. Riskli binalar vatandaşların insiyatifine bırakılmamalıdır. Kentsel dönüşüm projelerinde, mahalle kültürü korunmalı; ortak yaşama kültürü geliştirilmelidir. Bütün bu düzenlemeler yapılırken kültürel mirasın korunması dikkate alınmalıdır.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Aydınlar Ocağı Genel Merkezi, Adana Aydınlar Ocağı, Adıyaman Mimar Sinan Aydınlar Ocağı, Amasya Aydınlar Ocağı, Anadolu Aydınlar Ocağı, Ankara Aydınlar Ocağı, Antalya Aydınlar Ocağı, Balıkesir Aydınlar Ocağı, Bursa Aydınlar Ocağı, Çanakkale Aydınlar Ocağı, Çorum Aydınlar Ocağı, Giresun19 Eylül Aydınlar Ocağı, Harput Aydınlar Ocağı, Iğdır Aydınlar Ocağı, İnegöl Aydınlar Ocağı, Kocaeli Aydınlar Ocağı, Malatya Aydınlar Ocağı, Manisa Aydınlar Ocağı, Ordu Aydınlar Ocağı, Sakarya Aydınlar Ocağı, Samsun Aydınlar Ocağı, Sinop Aydınlar Ocağı, Sivas Aydınlar Ocağı, Trabzon Aydınlar Ocağı, Tekirdağ Aydınlar Ocağı, Azerbaycan Aydınlar Ocağı, Kosova Aydınlar Ocağı