Av.Mustafa Özkurt, LİYAKAT “Cibilliyetsize ilim öğretmek eşkıyanın eline kılıç vermek demektir.” Celalettin Rumî Brezilyalı romancı Paulo Coelho “Açıklamalarla vaktini harcama. İnsanlar sadece duymak istediklerini duyarlar.” Der. Romancının içinde yaşadığı toplum ve kültür onun böyle düşünmesini haklı kılabilir. Ancak bizler Fuzuli’nin beslendiği kaynaktan beslendiğimiz için “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.” düsturuyla hareket etmekteyiz. Söz ve yazılarımız günümüz insanına tesir etmese de, vicdanımızı rahatlatmak için söyleyecek ve yazacağız. Ancak bebek ölümlerinden sorumlu olan hastahane patronun vicdanı rahat olabilir. Maalesef bizim ve Türk toplumunun bu olaylar karşısında vicdanı hiçte rahat değil. Yazılı ve görsel basım, yayınlarla ‘Yenidoğan çetesi’ başlığı altıda duyurulan haberler karşısında, “biz bu hale nasıl geldik” sorusunu ister istemez akla getiriyor. Konu ile ilgili haber: “İstanbul’da, 112 Acil Çağrı Merkezi’nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç elde ettikleri ortaya çıktı. Hazırlanan iddianamede, şüphelilerin, hastaların mevcut durumlarını olduğundan daha ağır göstererek, olması gerekenden daha uzun süre yatışlarını sağlayarak SGK’dan yüksek ücret tahsil ettikleri, bazı hasta yakınlarından fazladan para alınarak maddi çıkar elde edildiği ve karın çoğunluğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyesi şüphelilerle paylaşıldığı…” şeklinde. Öldürülen yalnız bebekler değil, o masum bebeklerin anne ve babasının umutları, gelecekleri de öldürülmüş oluyor. Bu cinayetler aslında bir çeşit soykırım sayılıp, insanlığa karşı işlenmiş suçlardan biri olarak ele alınmalıdır. Suç (CİMER) Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne yapılan ihbarla ortaya çıktığı belirtiliyor. Demek ki öncesinde İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ve ilgili yerlere yapılan ihbar ve şikâyetler sonuç vermemiş olacak ki bu defa son çare bu yola başvurulmuş. Cimer’in talimatı üzerine İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü mecburen harekete geçerek ihbarın değerlendirilmesi için Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü yerine Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne bildirimde bulunmuş ve soruşturma böylece başlatılmıştır. İşin garip tarafı bebek ölümleri günlük 8.000 ₺ için yapıldığı yazılıp, söylenmesine karşılık 1 Litre Bebek kanının örtülü piyasasında 2.2 milyar ₺ Olduğu da söylenmektedir. Elbette güvenlik güçlerimiz kendilerine gelen ihbarları her yönüyle araştıracaklardır. Toplumu ilgilendiren her olayın ekonomik, sosyal ve kültürel bir ayağı varıdır. Toplumdaki moral değerlerden olan ahlak yozlaşınca ortaya çarpık durumlar çıkar. Hz. Ali bu konuda “Ahlakın ahlaksızların elinde oyuncak olduğu bir toplumdan hayır bekleme” der. Liyakatin başını ahlak çeker. Ahlak olmadan bütün yetenekler yok hükmünde sayılmalıdır. Bir maden kazasında, işleticisi, fabrikada ki kazada o işyerinin sahibi, yıkılan binada müteahhidin nasıl sorumluğu nasıl varsa, bebek (İNSAN) ölümlerinin/öldürülmesinde o hastanenin sahibinin de öncelikle sorumluluğu vardır. Hastanesine giren paraya cebine atarken, kaynağını araştırması onun başlıca görevlerinden sayılır. Vicdan toplumsal bir moraldir. Patronun şahsi vicdanının rahatlığı onu ne vicdanlı yapar ve de onu sorumluluktan kurtarır. Nicanor Parra diyor ki “Paranla şeref kazanma, şerefinle para kazan ki; paran bittiğinde, şerefin de bitmesin.” Gelelim işin insan unsuruna: İnsanoğlu doğduğunda iyi huy ve ahlakla doğrar. Zaman içinde aldığı eğitim ve zaafları sonucu doğumdan getirdiği hasletleri değişir. Böylece cibilliyet denen olgu ortaya çıkar. Geçen gün kaybettiğimiz değerli hocamız Ahmet TEKİN’in Kur’an tefsirinde; bizlere Allah’ın “İnsan kendisinin sahipsiz, sorumsuz, başıboş, kimseye hayrı dokunmaz bir halde bırakılacağını mı sanıyor?” (Kıyame 36) uyarısıyla insanın sorumluluğunun olduğu bildirilmektedir. Bu dinin bir hükmü olmasına karşılık insanlığın ortak malı bir değerdir. Her işte ve her şeyde insanın sorumluluğunun var olduğu ortaya çıkmaktadır. Sorumluluk hissetmek din veya herhangi bir inançla alakalı olmayıp, vicdan meselesidir. Yüce dinimizin emir ve tavsiyelerini taşıyan Kur’an’ı Kerimde “Allah size, emanetleri, kamu görevlerini, devlet işlerini, sorumluluk gerektiren meseleleri mutlaka ehline, kabiliyetli, liyâkatli, bilgili, dürüst ve güvenilir kimselere vermenizi, insanlar arasında hakem-hâkim, idareci olduğunuz zaman, adâletle icraat yapmanızı, hüküm vermenizi emrediyor. Allah size ne güzel öğütler veriyor, sorumluluklarınız konusunda sizi uyarıyor. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir, görür; doğru olanı duyurur, doğruları gösterir.” (Nisa 58) [Ahmet TEKİN] Aklımda tam kalması için ayetin tam mealini buraya aldım. Allah bize işleri ehil olanlara verirseniz iyi olur, güzel olur, hoş olur demiyor. Emrediyor. “Emaneti ehline ver” diyor. Emaneti ehline vermek yalnız Müslümanın değil, her insanın başlıca görevleri arasındadır. Cibilliyetsiz insanlara mevkii, makam ve servet verilirse o işten hayır beklemek nafiledir. Tarihin gördüğü en büyük devletlerden biri olan Osmanlı Devleti şu veya bu sebepten değil, tek bir sebepten yani liyakatsiz idarecilerin eliyle yıkıldı. İlimle ahlak liyakatli insanları başarıya götürürken, insanlara faydalı olurlar. Liyakatsiz, cibilliyetsiz insanlar ise hak etmedikleri mevkie getirildiklerinde topluma, insanlığa zararlı olurlar. Celalettin Rumî’nin söyledi gibi “Cibilliyetsize ilim öğretmek eşkıyanın eline kılıç vermek demektir.”” Demekle liyakatin önemini vurgulamıştır. Sağlıcakla kalın. 23.10.2024
Av. Mustafa ÖZKURT