“Yıllar önce ben de senin yaşlarında çok güzel bir kızdım. Babam, yani büyükbaban Helsinki’de Dışişleri Bakanlığında üst düzey bir diplomattı.
Finlandiya’nın 6 Aralık bağımsızlık günü nedeniyle Dışişlerinin bir balo düzenlediğini, bu baloya Helsinki’de bulunan diğer devlet temsilciliklerinin, elçilik görevlilerinin davet edildiğini, baloya benimle birlikte katılacağını söyleyerek, güzel bir kıyafet almamı rica etmişti. Anneannenin yatağa bağlı olması nedeniyle deden, katılması gereken tüm davetlere benimle birlikte gidiyordu. Bu davette onlardan biriydi. O zamanlar bende üniversiteyi yeni bitirmiş, iyi bir avukat olmanın gayretindeydim. Çevremden aldığım iltifatlar beni çok mutlu ediyor ama gönlümü çelecek bir erkek arkadaşımın olmaması da beni oldukça üzüyordu.
Ancak o gece hayatımın erkeğini bulacağımı nereden bilebilirdim! Ve işte babamla gideceğimiz o balo için bu kıyafeti aldım. Balo salonuna girdiğimde sanki tüm gözler bana çevrilmişti. Işıldayan bir güneşe bakar gibi bana bakıyorlardı…
Bu arada o bakışlar arasından seçtiğim o bir çift göz beni öylesine etkilemişti ki, onun beni dansa kaldırması, sonrasındaki buluşmalarımız, araya uzun bir ayrılığın girmesi, benim onun peşinden yaşadığı ülkeye gidişim, ailelerimizin izni, haberi olmadan evlenmemiz, senin doğumun ve onu geçirdiği o korkunç kaza sonrasında kaybedişimize kadar geçen güzel yıllar…
İşte benim hikâyem bu elbiseyi giydiğim o gece başlamıştı, bu elbisenin hikâyesi buydu. İnşallah senin hikâyen böylesine büyük bir acı ile sonlanmaz.’’
Sara; Babasını çok küçükken Türkiye’de geçirdiği bir trafik kazasında kaybetmiş, hiç tanımamıştı. Ama annesinin anlattığı kadarıyla çok yakışıklı bir Türk pilotuydu. Hava kuvvetlerinden ayrıldıktan sonra Türk Hava Yollarında işe başlamış annesiyle Helsinki’deki baloda başlayan ilişkileri evlilikle noktalandıktan sonra sık, sık babasının yaşadığı Alanya’ya tatile gelmişlerdi…
Annesi, babasını trafik kazasında kaybettikten sonra on yıl boyunca kocasının Alanya’daki ailesinin yanında yaşamış, ancak daha sonra ülkesi Finlandiya’ya geri dönmek zorunda kalmıştı. Sara Türkçeyi Alanya’da gittiği okulda öğrenmişti.
Bu süreçte Sara Finlandiya ordusunda subay çıkıncaya kadar birkaç kez Türkiye’ye gelmiş, her gelişinde babasının mezarını da, onun ailesini de ziyaret etmişti. Ama son beş yıldan beri Türkiye’ye gelememişti.
Sara, annesinin anlatmış olduğu bu hikâyeyi hatırladıktan sonra bir ara bu elbiseyi giymekten vazgeçti! Ama bu balo elbisesi ona o kadar yakışmıştı ki, bu elbise ile katılacağı balonun en güzel kadını olacağı kesindi. Hem, annesinin yaşadıklarının bu elbise ile ne alakası olabilirdi ki?
O, bu elbisenin ona bir ömürlük sevda getireceğine, bu Noel balosunda daha yakından tanımak fırsatı bulacağı Sarp’ın da ona aynı duygularla karşılık vereceğine inanıyordu…
Ne garip! Âşık olduğum adam da babam gibi bir Türk subayı diye düşündü. Ama Sarp bu gerçeği henüz bilmiyordu. Kararını vermişti. Noel balosunda bu beyaz elbiseyi giyecekti…
En nihayetinde Noel balosunun yapılacağı gün gelip çatmıştı…
Sabahın erken saatlerinden itibaren BG karargâhında hummalı bir hazırlık başlamıştı.
Noel balosunun mükemmel geçmesi için görev komitesi her şeyi en ince detayına kadar planlıyor, adadaki barışa katkı sağlamasını umdukları bu eğlencede Türk ve Rum tarafını temsil edecek olan subayların kaynaşması için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlardı.
Ancak o gün Türk tarafında beklenmedik bir gelişme olmuştu!
Rum tarafının Noel kutlamaları nedeniyle cephe hattında türlü taşkınlıklar yapabileceği bilgisi Türk tarafına ulaşmış. Bunun üzerine adadaki Türk kuvvetlerinin en üst komutanından gelen emirle, tüm birliklerin alarm durumuna geçmesi istenmiş, özellikle de cephe hattındaki birlik komutanlarının her an harekâta hazır olmaları emri verilmişti.