Prof.Dr.Mustafa E. ERKAL,
Narin Güran isimli 8 yaşındaki bir kızımız Diyarbakır’da çok acı bir cinayete kurban gitmiştir. İnsan kisvesi altındaki bazı yaratıklar ona acımamışlar ve hayattan koparmışlardır. Bu çok üzücü ve düşündürücü olay muhakkak ki Türk Milletini adeta yaralamış ve büyük bir üzüntüye sebep olmuştur. Narin’e Allah’tan rahmet diler, ailenin değil; ama Türk Milletinin başı sağolsun deriz.
İnsan kılıklı canileri ortaya çıkarmak için polis, jandarma, hakim, savcı ve diğer görevliler yoğun bir gayret göstererek ellerinden geleni yapmaktadırlar. Maalesef suçlular ve Narin’in yakın çevresi delil yok etme çabası içine girmişlerdir. Çok çirkin ve acıdır ama Narin’in annesi, ağabeyi, amcası, bazı akraba ve yakınları gözaltına alınmış; suçlanmış ve tutuklanmışlardır. Tutuklulardan bazıları daha sonra da serbest bırakılmıştır. Cinayet, öldürme ve yaralama gibi şiddet olayları ülkemizde maalesef yayılmakta ve yargının uzamasından ümidini kesenler yanlış bir yol seçerek kendi işlerini kendileri çözmeye çalışmaktadırlar. Çok sık bir şekilde dikkatimizi çeken kadın cinayetleri, toplum yapısındaki bazı hastalıkları da ortaya çıkarmaktadır.
Topluma mensubiyet şuuru zayıfladıkça; yasalar yoluyla kan dökücü olaylar önlenemediği sürece cinayetler artmaktadır. Rehberlik müessesesinin gerektiği kadar işleyememesi, bizzat ailelerin çocuklarına rehber olamamaları, belirli bir yaştan sonra çocukları sapma davranışlara itmektedir. Bu bakımdan, ailelerin ve örnek alınan siyasilerin tutumları ve ekrandaki hoş olmayan görüntüler yanlış sonuçlar vermektedir. İlim adamları, emekli bazı şahsiyetlerin hayattan kopuşu, sanatçılar, sporcular kadar yazılı ve görüntülü basının ilgisini pek çekmemektedir. Son yıllarda başta bazı basın olmak üzere, herkes neredeyse polisliğe, hakim ve savcı olmaya, hukukçu ve iktisatçılığa özenmiş gibidir. Yeni yasaların çıkarılması ve mevcutların tekrar gözden geçirilmesi şart iken; Anayasa üzerindeki oyunlar bazılarını daha fazla ilgilendirmektedir.
Yazılı ve görüntülü basın, medya yaşadığımız ortamda iç ve dış siyasette sanki bu cinayet kadar ilgi çeken konu kalmamış gibi bu cinayetle ilgilenmiştir. Olay çok yönlü kurcalanmıştır. Mahkemeye verilen ifadelerin bazı yayın kuruluşları tarafından elde edilmesi ve açığa çıkması, yetkililerin görev yapmalarının zorlaştırılması, basın görevini yapıyor şeklinde yorumlanamaz.
Günlerdir toplum psikolojisi adeta dinamitlenmiş ve acı ve üzüntü verici olay aylarca sürecek pehlivan tefrikalarına çevrilmiştir. İç ve dış politikada birçok gündemi dolduracak olay; mesela senelerdir arzulanan Türk devletlerinin ortak alfabeye geçmesi, Ege ve Akdeniz’deki yeni gelişmeler, Filistin’deki utanç verici soykırım neredeyse bir tarafa atılmış anlaşılan sene sonuna kadar bu toplumu yaralayan cinayet bazılarının vitrininde kalacaktır.
Vatandaş ısrarla “nereye gidiyoruz ve götürülüyoruz” sorusunun cevaplarını aramaktadır. İnsanların tavuk gibi öldürülmesi, yaralanması, hiddet, şiddet, istismar, intikam hırsı, suiistimal, rüşvet ve torpil gibi sosyal hastalıklar neredeyse alışılmış normal davranış şekilleri gibi kabul edilmeye sebep olmuştur. Hoşgörü, dayanışma, karşılıklı sevgi ve saygı zayıflamış, internette satılan silahlar ve silahlanma marifet sayılmıştır. Düğün ve benzeri toplantılarda serseri kurşunlarla hayatlarını kaybeden veya yaralanan birçok vatandaşımız vardır.
Kavga ortamından sözde şikayetçi olanlar, kavga kokan üsluplarıyla üstelik kavgadan şikayetçi olanlar, bu ortamın içinde yer alarak geleceğe olan güveni sarsmaktadırlar. Bazı siyasetçiler usanmadan birbirlerine sürekli elense çekmekle ve sandalyelerini kaybetmemekle uğraşmaktadırlar.
Burada parti ayırımı yapmak anlamlı değildir. Erken seçim beklentisi ve arzusu bazılarını aşırı etkilemiştir. Bazıları o kadar şaşırmıştır ki; Filistin sorunu onlara göre herkesin davasıymış ama bu sorun bilhassa solun davasıymış.
Anlaşılan gün gelir “orada ne işimiz vardı” deyip işin içinden çıkmaya çalışacağız. Sorun da kendi kendine çözülecek! Şunu iyi anlamalıyız ki, milli tarih artı ve eksileriyle bir bütündür. Osmanlı’ya küfrederek Cumhuriyeti yüceltemeyeceğimiz gibi, Cumhuriyeti ve Milli Mücadeleyi yaparak milli bağımsızlığı Türk Milletiyle beraber sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret ederek ve içimize sindiremeyerek Osmanlı’ya da bir şey kazandıramayız.
Partilerimiz farklı da olsa Türkiye İttifakını ihanetlere, dış ve dıştan kumandalı saldırılara karşı istesek de, istemesek de birleşme mesuliyetimiz vardır. Ahlaki bozulma ve davranış bozukluklarının, Türk ailesine yapılmakta olan saldırıların, dış destekli kurulmuş derneklerin var ve faal olduklarını görelim ve ona göre davranalım.
Liyakati her alanda sadakatin önüne geçirelim. Örf ve adetlerimizi diğer ciddi ülkeler gibi sürdürelim. Türkiye’nin geleceğini düşünmek yerine, şahsi menfaatlere dalmayalım. Teğmenler ve diğer bazı olaylarda olduğu gibi yapay konuları gündeme taşıyıp ve garip yorumlayıp birbirimizle itişmeyelim.
Türkiye, bu vatanı gönülden sevip bağlı olanların ve onu yücelteceklerin vatanıdır.