Türk medeniyeti Türkistan’da kurulmuş ve akınlarla yeryüzüne yayılmıştır. Tabiatla mücadele ve müspet ilim Türk medeniyetinin temel kavramlarıdır. Bin yıllık Türk tarihi, Türk medeniyeti bu kavramlar üzerinde kurulmuştur.
Türk medeniyetinde madencilikle başlayan üretim hayatı Altay-Demirdağı efsanelerinde anlatılır. Ahilik, 13. ve 14. yüzyıllarda Asya’dan Anadolu’ya göç eden Türkler tarafından, canlı gücüne dayanan üretim hayatını gerçekleştiren esnaf ve sanatkâr kuruluşudur. Ahilik’te doğruluk, insan sevgisi, insana yönelik hizmet, sağlam mal üretme esastır. Ahilik’te yer alan insan sevgisi ve insan hakları Türk medeniyetinin temel niteliğidir. Türk egemenliği insan sevgisi ve insan hakları üzerine kurulan bir medeniyet eseri olarak adil bir devlet yönetimi oluşturmuştur. Birçok milletler ve devletler kendi istekleriyle Türk devletinin egemenliği altına girmiştir.
Türk medeniyetinde insan sevgisi ve insan hakları bencil bir nitelikte değildir; bütün insanlara ve insanlığa yöneliktir. Yunus Emre “Sevelim, sevilelim.” der. Mevlâna bütün insanları dergâhına çağırır. Fatih İstanbul’u fethettiği zaman Hristiyanlara din ve mezhep özgürlüğü tanımıştır. Atatürk Çanakkale’de savaştığı düşman askerleri için “Onlar bizim evlâtlarımız olmuştur.” demiştir.
Türk medeniyeti insan sevgisi ve insan hakları bakımından örnek bir medeniyettir.
Türk medeniyetinde, Türk edebiyatında, geniş deyimiyle, Türk kültür ve sanat hayatında insan sevgisi geniş ölçüde ele alınmış ve işlenmiştir. Yunus Emre şiirlerinde insan sevgisini dile getirmiştir:
Sevelim, sevilelim.
Kimseler garip olmasın, hasret oduna yanmasın,
Hocam kimseler olmasın, şöyle garip bencileyin.
Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig’te akıl ve bilgi konuları üzerinde durmaktadır. İnsanın iki gücü vardır; akıl ve bilgi. Akıl Tanrı vergisidir. Bilgi, insanın sonradan akıl vasıtasıyla edindiği güç. Akıllı olmak Tanrı vergisidir. Tanrı insanı yarattı, severek yükseltti. Dünyaya egemen kılmak ve yüceltmek için pek çok fazilet ve akıl verdi; bilgili ve akıllı olan insandır. Bilgisiz insandan uzak durmalıdır. (S. 22, 31).
Atatürk bu konuda şöyle der: “Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük atalarımın en kıymetli mirasından olan istiklâl aşkı ile yaratılmış bir adamım.
Birincisi hür ve bağımsız yaşamak, insana hür ve bağımsız bir ömür sürmesi imkânını sağlamaktır. Çünkü Türk tarihinde, Türk medeniyetinde en çok önem verilen yaşama tarzı, ancak hürriyet ve bağımsızlık içinde gerçekleştirilebilir.
Türk Milleti’nin hayatında yer tutan ikinci önemli düşünce müspet ilim vasıtasıyla insana daha iyi, daha güzel bir dünya, daha üstün bir yaşantı sağlamaktır. Kuşkusuz bu düşünce insan sevgisinden, insanı sevmekten kaynaklanmaktadır. Bu sevgidir ki insanın daha ileri bir yaşantıya götürülmesi azim ve iradesini yaratmıştır
Medeniyet tarihimizde önemli bir üretim kuruluşu vardır: Ahilik. Ahilik, 13. ve 14. yüzyıllarda Asya’dan gelen Türklerin Anadolu’da oluşturdukları esnaf ve sanatkâr kuruluşuydu. Bu kuruluş üretimden başka idarî ve siyasi yöne sahipti. Ahilik, halk yönetiminin temsilcisi olduktan başka illerin ve ülkenin güvenliğini koruyan askerî bir güç olarak devletin yanında yer almıştır. Fakat ahiliğin egemen niteliği canlı gücüne dayanan üretim düzenini gerçekleştiren bir esnaf ve sanatkâr kuruluşu olmasıydı. Bu niteliğiyle ahilik Anadolu’nun iktisadî gelişmesinde geniş ölçüde katkıda bulunmuştur.16
“Ahilik, “kardeşlik anlamına gelen Arapça kökenli bir sözdür. Ahilik, esnaf ve sanatkâr kuruluşu olarak iktisadî nitelik taşımakla birlikte sevgi, insan sevgisi düşüncesine dayanmaktadır. Bu düşünce şöyle anlatılır: “Din farkı düşünmeksizin bütün insanları seveceksin.” Renk, dil, din, meslek ve servete göre insanlar arasında ayırımcılık yapılamaz. Böylece insan sevgisi ve insan hakları ahilikte en güzel anlatımını bulmaktadır. Bu özellik Ahilik düzeninin ahlâk kurallarında da görülmektedir.
Ahilik’te üretim insana yöneliktir, dolayısıyla insan içindir. Bu amaca varabilmek için ahilikte üretim hayatını düzenleyen kurallar vardır.
Ahilik’te mertlik, yiğitlik, cömertlik, eli açıklık, alçak gönüllülük, nefse egemenlik, başkalarını kendinden üstün görme, kusurları hoş karşılama, doğruluk, başkalarını, herkesi sevmek, kötülük yönelişlerinin etkisinden kendini kurtarmak, iş başında doğruluk ve güven kurallarına uymak esastır. Bu sebeple yalancılar, hırsızlar, muhtekirler, zalimler, haram yiyenler teşkilâta alınmaz. Güçlü ve galip durumdayken affetmek, hiddetli zamanlarda yumuşak davranmak, düşmana iyilik etmek, kendisi muhtaç durumdayken başkalarına vermek ahiliğin esaslarındandır. İnsan maddî varlığın kulu hâline gelmemeli, maddî varlığı, manevî varlığın emrine ve hizmetine vermek suretiyle arada denge kurmalıdır. Para başkalarına muhtaç olmadan yaşamak, başkalarına yardım etmek için kazanılır; para amaç değil araçtır. Böylesine geniş ahlâkî ve insanî değerler üzerine kurulan ahilikte, üretim hayatında, amaca varmayı sağlayan kurallar düzeni uygulanır.
Ahlâk sahibi olmayan iş adamı başarılı olamaz; olsa bile uzun zamanda başarısını sürdüremez. Ahlâkın olduğu yerde kardeşlik, eşitlik, özgürlük, sevgi, adalet, dirlik ve düzenlik vardır
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiği zaman bütün Hristiyanlara din ve mezhep özgürlüğü tanıdı. Dünya tarihinde ilk insan hakları beyannamesi budur.
Mevlâna hiçbir ayırım yapmaksızın bütün insanlar dergâhına çağırır.
Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig’de şöyle der: “Güneş doğar ve bu dünya aydınlanır; aydınlığını bütün halka eriştirir.” (s. 70) Atatürk, güneş benzetmesiyle Türk Milleti’nin yaratacağı medeniyetin bütün dünyaya hizmet edeceğini söylemekle insanlığa karşı duyduğu sevgiyi açıklamaktadır.
Sonuç olarak belirtmek isterim ki, “insan sevgisi ve “insan hakları kavramı Türk medeniyetinin temelidir.
Kaynaklar:
KAZMAZ-Süleyman-TÜRK-MEDENİYETİNDE-“İNSAN”-VE-“İNSAN-HAKLARI”-KAVRAMISüleyman
Prof. Dr. Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, İstanbul 1994, s. 174. Tarih I, s. 126-137.
Süleyman Kazmaz, Biz ve Onlar, Ankara 2002, s. 399.
Kocabaş, Tarihte Adil Türk İdaresi, İstanbul 1994, s. 270.