Dr. Şahin CEYLANLI
İçinde bulunduğumuz yüzyıl, ilim ve tekniğin ileri gittiği bir devir olmuş ve bu noktaya Sanayi İnkılabı ile ulaşılmıştır. Avrupa’da, 16. Yüzyılın sonlarıyla 17. Yüzyılın başlarında yeni icatlar ve buluşlar üretime sokularak yeni teknik gelişmeler ve değişmeler ortaya çıkmış ve bu durum kademeli olarak günümüze kadar sürmüştür.
Bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, toplumların ve insanların hayatını ve kültürünü çok yönlü olarak etkilemiştir. Makineleşmeyle birlikte başlayan hızlı değişme ve gelişmeler, sanayi toplumu insanlarını sosyal değerlerden koparmış ve uzaklaştırmıştır. Bu duruma; sosyologların tabiriyle anomi ( Kuralsızlık ve kaos ) adı verilmektedir. İnsanlar hem kendine ve hem de kendi toplumuna ve kültürüne karşı yabancılaşmış, kural tanımaz olmuş ve böylece sosyal çözülme ortaya çıkmıştır. Anomi, aynı zamanda kültürel yozlaşmayı da beraberinde getirir. Başarının ve yeteneğin yerini maddi değerlerin aldığı toplumlarda, anominin sonuçları yıkıcı olur. Anomi kelimesi, ilk defa Fransız sosyolog Emile Durkheim tarafından kullanılmıştır.
Nüfusun hızla artması sonucu, sanayi gelişmiş ve bunun sonucunda da çevre kirlenmiş ve zarar görmüş, fabrika bacalarına, otomobillere ve diğer araçlara filtre takılmaması hava kirliliğine yol açmıştır. Çevre sorunları, zamanımızın en büyük problemlerinden birini oluşturmaktadır.Teknolojinin gelişmesi ve doğal kaynakların bilinçsiz bir şekilde kullanılması, düzensiz ve plansız olarak yapılan çarpık yapılar çevre kirlenmesini meydana getirmiştir. Düzensiz büyüyen şehirler, yetersiz alt yapılar, tahrip olmuş çevrenin başka bir yönünü ortaya koymaktadır.
İleri sanayi toplumlarında, insanın işsiz ve yalnız kalmasından daha önemli bir unsur, insanın amaçsız ve ne yaptığını bilmez olması durumudur. İnsanın bu hale gelmesinde, sosyal uyuşmalıklar ve psikolojik faktörler ön plana çıkmaktadır. Daha az yorularak, daha fazla üretim elde etmek insanları mutlu etmemiştir. Teknoloji araçtan çok amaca yönelmiş. Makineyi yapan ve onu geliştiren insan, kendi buluş ve icatlarının hakimi mi, yoksa esiri mi olmuştur? Bütün bu sebepler göz önüne alındığında, Batı’da ilim ve teknikteki hızlı gelişme ve değişmeler, insanın mutluluğunu sağlayamamıştır. Çünkü bu gelişmeler, insani ölçülerden ve değer yargılarından uzaklaşılmasını, insan hayatının bir kobay gibi değerlendirilmesini, insana değer verilmemesini ortaya çıkarmıştır.Teknolojik ilerlemeler uğruna, manevi değerlerden süratle uzaklaşılmış ve Batı içine düştüğü bu krizi kendi hazırlamıştır.Türkiye aynı hataları yapmamalı ve Batı’nın içine düştüğü bu durumdan ders almalıdır.
Dikkat edilmesi gereken bir başka husus; teknolojinin üretilirken veya başka bir ülkeden alınırken, toplumun bünyesinde açabileceği zararın ortaya konması gerekmektedir. Sanayi toplumlarında görülen yabancılaşmanın tesirlerini ortadan kaldırabilmek için manevi yönden güçlenmek gerekmektedir.
Hızlı sanayileşmeyle birlikte şehir sorunları yoğunlaşmış ve buda ülke ekonomilerine önemli maliyetler yüklemiştir. Günümüzde konut için yapılan yatırımlar, yekun olarak genel yatırım içinde yüksek bir nispete ulaşmasına rağmen, halen istenilen neticeye ulaşılamamıştır. Dolayısıyla, konut problemlerinin daha uzun yıllar devam edeceği görülmektedir.
Şehirleşmeyle birlikte ulaşım problemi ortaya çıkmış, gerek şehir içi ve gerekse şehirlerarası ulaşımda toplu taşımacılığa gidilmesi durumunda ulaşım probleminin asgariye ineceğini söyleyebiliriz.
Sosyo-ekolojik ve sosyo-kültürel dengenin bozulmasına, geri kalmış ve eskimiş teknolojilerin kullanılması sebep olmaktadır. İnsan mantığına yatkın, güvenilir, sağlıklı, temiz ve cana yatkın buluş ve icatlar, insanlık adına yapılan yeni çalışmalar, ülkelerin kamuoyları tarafından da mutlaka desteklenecektir.Yeter ki bu çalışmalar, insanların mutluluğu ve refahı için yapılmış olsun.
28 Nisan 2022, İstanbul