Prof. Dr. Nevin GÜNGÖR ERGAN,
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu 1901 yılında Erzurum’un Tortum ilçesinin Çamlıyamaç köyünde doğmuştur. Babası Halil Fahri 1860 yılında Tortum’da doğmuş, çeşitli illerde kadılık yapmıştır. Annesi Zehra Hanım 1865 yılında Tortum’da doğmuş, dindar bir insan olarak yaşamış, İkinci Dünya Savaşı sırasında Arnavutluk ve Mısır üzerinden gittiği Hicaz’da vefat etmiştir. Babasının memuriyeti ve Doğu Anadolu’nun o yıllarda savaş ve göç olaylarını yaşaması dolayısıyla Ziyaeddin Fahri’nin çocukluğu sürekli yer değiştirmelerle geçmiştir. İlköğrenimini Erzincan ve Hakkari’de, lise öğrenimini Malatya, Kayseri ve İstanbul’da tamamlamıştır. 1924 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünden mezun olmuştur.
Fındıkoğlu 1924-1929 yılları arasında Erzurum, Ankara ve Sivas’taki liselerde felsefe, sosyoloji, edebiyat ve Fransızca öğretmenliği yapmıştır. 1930 yılında yurt dışına gönderilmiş, 1933’te Strasburg’da ikinci felsefe tahsilini tamamlamış, Türkiye’ye dönerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde İçtimaiyat ve Ahlak doçenti olarak göreve başlamış, kısa bir süre sonra tekrar Strasburg’a dönerek Ziya Gökalp ve Türk Aile Hukuku üzerine hazırlamış olduğu sosyoloji-doktora tezini 1935 yılında tamamlamış, 1936’da Doktor ünvanı ile İstanbul Üniversitesi’ndeki görevine dönmüştür.
Fındıkoğlu 1936 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümü mezunu Efser Fındıkoğlu ile evlenmiştir. 1937 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji, Sosyal Siyaset ve Komün Bilgisi doçentliğine atanan Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, 1942 yılında profesörlüğe, 1958 yılında Ordinaryüs Profesörlüğe yükseltilmiştir. 6 Haziran 1973 tarihinde emekli oluncaya kadar bulunduğu fakültede kürsü başkanlığı görevini sürdürmüştür.
Üç çocuk babası olan Fındıkoğlu Fransızca, İngilizce, Almanca ve kısmen Arapça bilmekteydi. 10774 ciltlik kütüphanesini Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne bağışlamıştır. 1974 yılında 15 kasımı 16 kasıma bağlayan gece İstanbul’da vefat etmiştir.
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu Osmanlı Devleti’nin parçalanıp Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından hemen sonra yazı hayatına başlamıştır. Ülkede askerî ve siyasî alanda başarılı olunmuş, İstiklâl Savaşı kazanılmıştı. Fakat Türk toplumunun millet olarak kalkınıp gelişmesi için siyasî ve askerî alanda kazanılan zaferlerin sosyal, kültürel ve ekonomik alandaki başarı ve ilerlemelerle desteklenmesi gerekmekteydi. Sosyal konularla ilgilenen bir bilim insanı ve düşünür olarak Fındıkoğlu’nun çalışmalarını yoğunlaştırdığı meseleler ve konular; Anadolu halk kültürünün bilimsel araştırmalarla ortaya çıkarılması, sosyal bilimlerin her alanındaki çalışmalarla sosyo-kültürel bütünleşmenin ve millî birliğin sağlanması, Türk milletinin sosyo-kültürel alanda ilerleyerek çağdaş milletler arasında yerini alması idi.
Fındıkoğlu 1943 yılından başlayarak İçtimaiyat Dersleri serisi altında İçtimaiyata Giriş, İçtimaiyat Dersleri-Hukuk Sosyolojisi, İçtimaiyat, İçtimaiyat-Metodoloji Nazariyeleri, İçtimaiyat-Hukuk Sosyolojisi, İçtimaiyat Dersleri-Sosyoloji Doktrin ve Kolları isimli sosyoloji ders kitapları hazırlamıştır. Bu eserlerinde Fındıkoğlu’nun sosyoloji tarihi, sosyolojinin dünyada ve Türkiye’de gelişimi, belli başlı sosyoloji doktrinleri ve kolları üzerine görüşleri yer almaktadır.
Sosyolojiyi bir yandan ‘bilim’ diğer yandan ‘uygulama ve iş vasıtası’ olarak gören Fındıkoğlu’nun görüşleri ve çalışmaları içerisinde ‘fikirden harekete’, ‘düşünceden iş ve aksiyona’ geçmek prensibi önemli bir yer tutar. Ona göre ilmî araştırma yapmak eğilimi araştırmacıya ‘iş’ten ve ‘aksiyon alanı’ndan gelmektedir. Bilim insanı araştırma şeklinde, düşüncelerinde objektif ve hasbî davranacak, araştırmaları sona erdikten sonra, yeniden iş ve aksiyon alanına atılarak, kaynağını ve geçmişini, geçirdiği safhaları, mevcut durumunu incelediği sosyal olayın aktüel halinde bulduğu aksaklıkları düzeltmek isteyecektir.
Fındıkoğlu’nun bibliyografyasında metodolojik görüşleri önemli bir yer tutar. O karmaşık bir yapıya sahip sosyal olay ve olguların açıklanmasında mutlak determinizmden kaçınır, ferdî iradelerin rolünü de belirtir, bütüncü yaklaşımı ve tarihî perspektifi kullanır.
Hayat, karşımızda daima bizim için büyük bir soru işareti; felsefe, bu işareti anlayabilmek mücadelesidir. … Bugünkü bilgilere analık vazifesini gören felsefe, ebedî olarak bu analık vazifesini görecektir. Aksi taktirde ilimlerin sayfalarını kapamak, nazariye ve faraziyelere meydan vermemek gerekir. … Felsefesiz bir hayat düşünülemez bile… ifadeleriyle felsefenin önemine işaret eden Fındıkoğlu’nun felsefe alanında da çok sayıda eseri bulunmaktadır.
Fındıkoğlu aktüel konulardaki yazılarında millet inşa sürecindeki anahtar olgular olan kültür, eğitim ve dil meselelerine özel bir önem verir. O, Osmanlı’nın son yıllarından başlayıp 1957’ler Türkiye’sine kadar gelerek, belirli bazı sebeplerden dolayı Türkiye’de kültürel hayatın gelişmemiş olduğunu, bu sebepler ortadan kaldırılmadıkça da Türkiye’de kültür düzeyini yükseltmenin mümkün olamayacağını belirtmiştir. O bu konuda şu fikirleri işler: Sosyal değerleri birbirinden ayırmama, yani bilim ve felsefe ile din ve siyaset ayrımını yapamama; düşünce ile içinde geliştiği toplum arasında bağ kuramama; kültürde adem-i merkeziyet’in sağlanması, yani fikir ve kültür merkezlerinin büyük şehirlerde toplanmayarak, zaman ve mekân şartları, eldeki kaynaklar ve ülke ihtiyaçları göz önünde bulundurularak ülkenin farklı bölgelerine dağıtılması; Batı medeniyetinin ilmî ve felsefî atmosferini bir bütün olarak yaratmaya çalışmak ve devletin kültür devletçiliği yapması gereği şu üç görevi üstlenmesi: 1) Kültürel değerlerin korunması ve teşvik edilmesi, 2) Sosyal, tarihî ve siyasî sebeplerle idare ve siyaset alanına kaymış bilim insanlarını bilim alanına çekmek, 3) İlmî ve felsefî teşkilâtlanmayı sağlamak.
Fındıkoğlu Türkiye’nin toplumsal problemlerine çözüm getirecek, ilmî ve kültürel birikimi sağlayacak ‘iyi adam’, ‘okumuşlar’ gibi kavramlarla ifade ettiği ‘aydın’ tipinin özelliklerini şöyle belirtir: Türkiye halkı ve sosyal meselelerine karşı millî mefkûre ile işe yönelen, yapacağı işi ve kendini bilen, hasbî davranan ve inanış sahibi olan; millî kültür üretme sürecinde ahlâkîlik, kendinden çıkma ve teşkilatlanma özelliklerini taşıyan; millî-vatanî endişe duyan, sorumluluk alan bir insan.
Fındıkoğlu toplumun/milletin devamlılığındaki işlevlerini dikkate alarak yazı hayatı boyunca Türkiye’de özellikle aktüel eğitim problemleriyle ilgilenmiştir. Onun incelemelerini üzerinde yoğunlaştırdığı eğitim kurumları liseler ve üniversitelerdir. Liseler öğrencilere ana dilini öğretememekte, programları fazla ayrıntı ile yüklü durumda bulunmakta, lise düzeyinde meslekî ve teknik eğitime önem verilmemektedir. Ona göre Türkiye’deki üniversite kurumu; eğitimin diğer kademeleri ve diğer üniversitelerle etkileşim halinde, ülke ve çevre meselelerinden haberdar olup onlara çözüm arayan, kendi kurduğu oto kontrol mekanizması ve üyelerinde geliştirdiği akademik şuur ile kendi organlarını dışardan bir müdahaleye gerek bırakmaksızın kendi içinde kontrol edebilen ve yüksek öğretimde verimliliği sağlayan, niteliği yükselten bir üniversite modeli olmalıdır. Şahsî teşebbüs, adem-i merkeziyet, eğitimde niceliğin değil niteliğin esas alınması, öğretmenliğin değerinin yükseltilmesi, meslek kuruluşlarının kurulması, eğitim ve ekonomi arasında koordinasyonun sağlanması onun eğitim ve öğretim alanında önerdiği temel ilkelerdir.
Fındıkoğlu 1928-1930 yılları arasındaki yazılarında Harf ve Dil İnkılâplarını destekler. Osmanlıcadan Öztürkçeye doğru bir akımın başlatılmasını savunur. Harf ve dil inkılâbı gerçekleştikten kısa bir süre sonra, dile siyasî mekanizma tarafından yapılan müdahalelerin artık Osmanlıcaya karşı değil, yaşayan Türkçeye karşı da bir ‘tasfiyecilik’ şeklini alması üzerine 1930 sonrası yazılarında dilde inkılâba karşı çıkmıştır.
İktisadî açıdan Türkiye’nin o dönemki sosyo-kültürel yapısını dikkate alarak karma ekonomi sistemi içinde kalkınabileceğini ve bunu da kooperatifçilik yoluyla başarabileceğini düşünen Fındıkoğlu Türkiye’de kooperatifçilik hareketlerinin gelişmesine ve yerleşmesine büyük katkıda bulunmuştur. Onun 1953 yılında yazdığı Türkiye’de Kooperatifçilik, 1967 yılında yazdığı Kooperasyon Sosyolojisi, 1970 yılında yazdığı Sakarya’da Kooperatifçilik ve Ziraî Kredi kooperatifleri isimli eserler bu konuda temel kaynak durumundadır.
Fındıkoğlu Türkiye’de yerli ve millî bir düşünce geleneği kurulması amacıyla çeşitli tercümeler yapmıştır. Gerhard Kessler’den İçtimaiyata Başlangıç ve Kooperatifçilik, Levy-Bruhl’dan Auguste Comte-Felsefesi ve Sosyolojisi, Frederic Rauh’dan Ahlâk Tecrübesi adlı eserleri çevirmiştir. Ayrıca Gumplowitz’den, Kessler’den, Tönnies’den, Rauh’dan, W. Kufferaw’dan, İ. Piaget’den, E. Von Aster’den, Andre Pierre’den, Von Wiese’den, Giorgio del Evcchio’dan, Rene König’den yapmış olduğu çeviriler çeşitli dergilerde yayımlanmıştır.
Türkiye’de yerli ve millî bir düşünce geleneği kurma hedefine yönelik olarak Fındıkoğlu’nun bir başka yönü de teşkilâtçılığıdır. Ferdî emeklerin bir teşkilâta bağlanmadıkça etkili ve verimli olamayacağını belirtmiş; meslek kuruluşlarına ayrı bir önem vermiş, her alanda teşkilâtlanmanın önemini vurgulamış; bizzat kendisi çeşitli dernek, merkez, dergi ve gazetelerin kuruculuğunu yapmıştır.
Hayatı boyunca yerli ve millî bir düşünce geleneği kurmak hedefine yönelik olarak çalışmış olan Fındıkoğlu böyle bir gelenek oluşturmuştur; İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji Ekolü literatürde “Millî İnşacı Ekol”, “Millet İnşa Ekolü” ya da “Bütüncü Sosyoloji Ekolü” olarak adlandırılmaktadır. Fındıkoğlu’ndan sonra Amiran Kurtkan Bilgiseven, Mehmet Eröz, Orhan Türkdoğan, Mustafa E. Erkal, Enis Öksüz (daha sonra siyaset alanına girerek akademik hayattan ayrılmıştır), bu ekolün çizgisinde çalışma yapan sosyologlardır.
Nevin GÜNGÖR ERGAN doğumunun 120 yılına armağan olarak hazırladığı bibliyografya çalışmasında Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun hayat hikayesini ve Türk düşünce tarihindeki yerini açıkladıktan sonra, kitap, makale ve bildirilerden oluşan 3500’ün üzerinde yazılı eserini ve hakkında yazılan 325 adet eseri tespit etmiştir.