Yazan: Av. Mustafa ÖZKURT
ÖZET:
Türklerin hâkim olduğu Osmanlı İmparatorluğunun toprakları ve Türkistan coğrafyası 19.yüzyıldan itibaren İngiltere ve Rusya’nın emperyalist nüfuz mücadelesinde önemli bir merkez olarak karşımıza çıkmıştır. İngiltere ve Rusya sömürü amaçlarla bir taraftan Osmanlı İmparatorluğunu parçalarken, diğer taraftan Türkistan bölgesinde de boş durmadılar. Sonuç itibariyle İngiltere Osmanlı coğrafyasında cetvelle çizilmiş devletçikler oluştururken, diğer taraftan da Çarlık Rusya’sı ve akabinde Sovyetler Birliği Türkistan’ı işgal ederek aynı şekilde cetvelle çizilmiş kendisine uydu yapılmış Türkün ata topraklarında Sovyetlere bağlı devletçikler meydana getirdiler. Yalnız bu olanlar dünya siyasetine yön veren ve o gün için gücü elinde bulunduranların doymak bilmez ihtiraslarının sonucu değildi. Gerek Osmanlı ve gerekse Türkistan’daki Türk devletlerinin idarecilerinin tarihten gelen basiretsizliklerinin bir sebep ve sonuç ilişkisiydi. Arapçadan dilimize yerleşen siyaset atın ihtiyaca uygun terbiye edicisi olan Seyis’ten türetilmiş sosyal bilimlerde özel yer bulmuş bir kavram olup, Batıdaki politika deyiminden esaslı farklılıklar gösterir. Sebep, sonuç ilişkisini kullanarak amaçlanan işe uygun kararlar alınmasında doğru davranabilme yeteneği olan siyaset, genelde politika alanında karşımıza Fransızcadan dilimize giren strateji ile de karşımıza çıkar. Bu bağlamda siyaset alanında sebep ve sonuç ilişkisini doğru kurabilmek için öncelikli olarak bir takım bilgilere donatılmış olunmaya ihtiyaç vardır. Bizce bu donanımın temeli tarih bilgisinden geçer. Onun için siyaset ilminin temelini tarih bilgisi teşkil eder. Siyasete atılmış ve atılmak isteyenlerin öncelikle tarih bilimine vakıf olmaları yanında tarih şuuruna da sahip olmaları gerekir. Tarih, geçmişten gelen ve toplumları etkileyen insan kaynaklı olayların neden/sonuç ilişkisi içerisinde yer ve zaman belirlenerek eldeki belgeler ışığında doğru nitelendirmeye yarayan bir bilim dalı olduğu için siyaset adamlarının ihtiyaç duyacakları önemli bir başvuru kaynaklarıdır. Tarih bir şekilde (insanlık hayatı gibi)suyun akışının istikametini bize gösterir. Bu istikameti görenler önceden gerekli tedbirleri böylece bir olayın nereden gelip nereye varacağını kestirebilir. Yaradılış gereği insan dün ne yapmışsa bu günde benzerlerini yapmaktadır. Tek fark yapılanın dış görünüşü olan sarıldığı ambalajının değişmiş olmasıdır. Belgelere dayanarak olayları açıklayan tarih bizim yolumuzu aydınlatan ve geleceği görmemize yardım eden elimizdeki bir fener gibidir. Bu durumda toplumları aydınlatma sorumluluğu o toplumun aydınlarının başlıca görevleri arasında sayabiliriz. Aydınlar Ocakları kurulduğundan bu güne, yarım asrı aşkın bir süreden beri bu bilinçle hareket etmiştir. Aynı şekilde doğru stratejilerin uygulanmasıyla kurulan “Türk Devletleri Teşkilatı” oluşumunu Tanrı’nın bir lütfu olarak görmekteyiz.
***
GİRİŞ: 18.yüzyıldan itibaren Avrupa’da sanayi ve ticaretini hızla geliştirmiş olan ülkeler ile bundan pay almak için onlarla rekabete girişen Almanya arasındaki çıkar çatışması sonucunda gelinen Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri ve İttifak Devletleri olarak iki kutup oluştu. Bu kutupta sanayisini geliştirmemiş olmasına rağmen Çarlık Rusya’sı da İngiltere ve Fransa yanında İtilaf Devletleri arasında yerini aldı.
Gerek askeri ve gerekse ekonomik yönden geri kalmış olan Osmanlı İmparatorluğu da varlığını koruyabilmek için Almanya’nın yanında İttifak Devletleri olarak adlandırılan Avusturya – Macaristan İmparatorluğu ve İtalya ile birlikte oda orada yer aldı. Çarlık Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu İtilaf ve İttifak Devletleri şeklinde bu bölünmüşlüğe sadece sahip oldukları nüfus çoğunlukları nedeniyle kabul görülmüştü. Ancak Birinci Dünya Savaşı devam ederken Çarlık Rusya’da beklenmeyen bir gelişme yaşandı. Bu sürpriz gelişme Vladimir Lenin önderliğindeki 1917 Ekim Devrimiyle Rus Çarlığı yıkıldı yerine iktidara Bolşevikler geldi. Bolşeviklerin Rusya’da yaptıkları kanlı ihtilal neticesinde oluşan iç karışıklık nedeniyle İtilaf Devletlerinden ayrılması sonucu Birinci Dünya Savaşında güç dengelerini bozdu. Devam edecek savaşın faturasının İngiltere ve Fransa’ya ağır gelmeye başlaması sonucunda kamuoylarında tepkilerin doğmasına neden oldu. İtilaf Devletleri Savaşı kaybetmeye başlamasına rağmen İttifak Devletleri bu iç baskılarında etkisiyle devam eden savaşı sonlandırma fikri ağır basmaya başladı. Sonuçta 28 Temmuz 1914 tarihinde başlayan ve 11 Kasım 1918 tarihinde Birinci Dünya Savaşı anlaşmalarla sona erdirildi. Avrupa Devletleri arasındaki bu ekonomik rekabet savaşı sona ermesine karşılık Osmanlı İmparatorluğu için savaş sona erdirilmemişti. Böylece Türk Devleti için varlık ve yokluk mücadelesi olan Kurtuluş Savaşı başladı. Türk’ün bu varlık ve yokluk Savaşı nihayetinde Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı. Yerine Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruldu. Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşmasının önemli etkenlerden biri 7. Ordu Kumandanı iken Mustafa Kemal’in bu orduyu alarak Toros Dağlarına çekilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ordu bir savaş taktiği olan “geri çekilme” olmasaydı karşısındaki düşmanın her türlü teknik, ekonomik ve asker sayısı yanında ve de Arapları ihaneti sonucunda 4cü ve 8 inci ordular gibi toptan imha olacaktı. Atatürk’e ve dolaylı olarak Türk’e hain olan bazı zevat Mustafa Kemal’in bu taktiğini yermektedirler. Tarihe baktığımızda bunların ağababalarını Kurtuluş Savaşına karşı olduklarında da görmekteyiz. Bu ihaneti yayına hazırladığımız “AYVAZ CEMİL” kitabında detaylı olarak açıklamış bulunmaktayız. Türkiye Cumhuriyeti devleti, birilerinin lütfuyla kurulmadı. Bu devlet Anadolu Türk’ünün kan, gözyaşı ve yokluklar içerisinde canını dişine takarak, büyük fedakârlıkların sonucunda kendi asli bedenini kurtarmasının sonucunda kuruldu. Devlet adamı ve liderleri büyük yapan, onların tarihe yön veren eylem ve gösterdikleri hedefleridir. Devlet adamı ile politikacı arasındaki en önemli farklardan biri devlet adamı yaşatmak, politikacı ise yaşamak için çalışır. Vefatından yaklaşık bir asra yakın zaman geçmesine rağmen Mustafa Kemal ATATÜRK’e günümüzde de büyük adam deniyorsa, bu büyüklük milletine, ülkesine geride bıraktıklarındandır. Atatürk Sovyetler Birliğinin en güçlü olduğu dönemde, ileride dağılacaklarını görmüştü. Büyük devlet adamları siyasetçilerden çıkar. Politikacılardan büyük devlet adamı çıktığı görülmemiştir.
***
Türkistan Türkleri, Anadolu Türklüğü gibi şanslı değildi. Birlik ve beraberliklerini sağlayamamışlardı. Ayrıca onlar bir Mustafa Kemal ATATÜRK te çıkartamamışlardı. 19.yüzyılın ikinci yarısında Rusya ve İngiltere’nin Asya’ya hâkim olmak için nüfuz mücadelesi verdikleri Türkistan’da bağımsız Türk devletleri Hive, Hokand, Buhara ile Kazak bölgeleri Rus Çarlığı tarafından işgal edildi. İngiltere ise Azerbaycan’ı parçalayarak Güney Azerbaycan’ı Can Azerbaycan’dan ayırdı. Kuzeyde kalanda Rus işgaline uğradı. Türk tarihi Türkün Türk ile mücadelesinin tarihidir. Bu mücadelede Türklerin zayıf düşmesi onların aleyhine olurken düşmanlarının ise lehine olmuştur. Tarihte Hun İmparatorluğunun, Göktürk Devletinin yıkımda böyle olmuştur. 19. yüz yılın başından itibaren Türkistan’daki idareciler gelmekte olan tehlikeyi görmeden birbirleriyle ekonomik ve toprak elde etmek için mücadele ederken birlik sağlayamadılar ve saldırgan yabancı devletler karşısında çaresiz kaldılar. Ülkeleri işgale uğradı. Tarihten artık ders çıkartma zamanıdır. Bu nedenle Türk Birliğinin kurulması zaruri olmuştur. Bunun kolay olacağı söylenemez. Gerek iç ve gerekse dış olumsuzluklar daime beklenmelidir. Bu olumsuzluklar aşılamaz değildir. Türk Birliği mutlaka gerçekleşecektir. Sovyetlerin ve İngilizlerin ve Sovyetlerin güçlü olduğu dönemde Atatürk bunu 1933 yılında görmüş şöyle demişti: “Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur; komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bu günden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir… Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır. Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmasını beklemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli…”
Sevgili Peygamberimiz (asm), asırlar öncesinden bugüne ve gelecekte bize ışık tutan ve bize yol gösteren özlü sözlerinden biri de “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır ” Bu hadisi unutmayıp, rehber edinmeliyiz. Talih Türkistan’a Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin 1991 yılı sonunda resmen dağılmasına kadar gülmedi. Birliğin dağılmasıyla 15 cumhuriyetten 12’si bir araya gelerek Bağımsız Devletler Topluluğu‘nu kurdular. Akabinde Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkistan ve Tacikistan böylece bağımsızlıklarına kavuştular. Dün dünde kalmadı. Bu günde farklı şekillerde Fransa, İngiltere, Rusya ve ABD askeri, ekonomik ve siyaset alanında daima karşımıza çıkmaktadırlar. Çıkmaya da devam edeceklerdir. Bunun bilincinde olmamız gerekir. “ABD fiziki olarak on bin kilometre uzakta olmasına karşılık (0) kilometre bizden uzaktadır.!” Dün Türk Budunlarının karşısına çıkanlardan Fransa bu gün eski etkinliğini kaybetmesine karşılık bir nükleer güç olup, her fırsatta Türklerin karşısına çıkıp ayağımıza dolaşmaya devam etmektedir. Değiştiği düşünülen dünyada günümüzde hala eski emperyalist hayallerini kurmaya devam etmekte olup, Mavi Vatanda da kaşımızda yer aldı. Güneş batmayan imparatorluk olan İngiltere ise o da eski gücünü kaybetmesine ve sömürgelerinin çoğu elinden çıkmasına karşılık dünya siyasetinde süper güç olan ABD’ye yön veren konumundadır. İngiliz kadim siyasetinin gereği olarak işlerini sessizce yürütmektedir. Türkün başını ağrıtan her olayın arkasında İngilizleri görmek mümkündür. Rusya’ya gelince; Karadeniz komşumuz olan bu ülke günümüzde bizim için önem göstermektedir. Dünyanın içinde bulunduğu gidişata baktığımızda Türklerin, Ruslara ihtiyacı olduğu kadar, Rusların Türklere birçok konuda daha fazla ihtiyacı olduğu gözükmektedir. Rusların Türk birliği önündeki en büyük engel olduğu gözlemlese de Türk Birliğinin sağlanmasında kendileri için çok faydalar olabileceğini söylemek yersiz değildir. Türkolog ve Rusya Liberal Demokrat Partisi Lideri Vladimir Jirinovski bu söylediklerimizi teyit etmektedir. Ancak Rusların tarihi gelişimi içinde Çarlık ve Sovyet dönemlerinden gelen siyasal geleneksel yaklaşımlarını hiçbir zaman göz ardı etmemekte yarar vardır. Avrupalı devletlerin, meşrep, mezhep ve dil farklılıklarına rağmen ve tarihsel çekişmelerini bir yana bırakarak bir araya gelerek Avrupa Birliğini kurmuşlardır. Benzer şekilde din, dil, soy, kültür ve tarih birliği içinde olan Türk Devletlerinin bir araya gelerek Avrupa Birliği‘ne benzer bir yapı oluşturabileceğine inancımız tamdır. Bu fikir duygusal temellerin ötesindedir. Günümüzde iletişim ve ulaşımın hızla geliştiği bir dünyada siyasi, ekonomik ve eşitlik temelli yaklaşımlar sonuç doğuracaktır. Bu konuda ilk temeller atılmış, bir uluslararası örgüt olan Türk Devletler Topluluğu kurulmuştur. Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Bu oluşumun başarıya ulaşabilmesi için mevcut imkânlar yanında, bir takım zorluklarda vardır. Bu zorluklar biraz gayretle aşılabilir.
- Türk Birliği Ülküsü: Türkler dünyada hiçbir millete nasip olmayan kadar geniş bir coğrafyaya hâkim olan bir millettir. Hâkim oldukları coğrafyanın yer altı ve yer üstü kaynakları oldukça çok ve çeşitlidir. Bu imkân ve kabiliyetin yerinde değerlendirilmesi için eksik olan tek bir şey vardır. O da kültürel, ekonomik ve ticari alanlarda birlikte hareket etmenin yanında birlik olmaktır. Türk Devletler Teşkilatının kurulmasıyla bu yolda önemli bir adım atılmıştır. Türk Birliği Ülküsündeki mecramız yeni değildir. 1789 Fransız İhtilaliyle birlikte Avrupa‘da milliyetçilik fikirlerinin gelişmesiyle dış tahriklerle Türk olmayan unsurların milli bilinçle hareketleri sonucunda Osmanlı İmparatorluğunun yıkılma süreci başlamıştır. Bu dönemde Osmanlıda da zorunlu olarak Türk kimliği öne çıkarken Türk topluluklarında da birlikte hareket etme fikri ağır basmaya başladı. 1905 yılından itibaren Rus hegemonyasındaki Türkler arsında Cedidcilik hareketi etkisiyle birlikte hareket etme bilinci gelişti. Kırımlı Türkü olan İsmail Gaspıralı’nın dilde-fikirde-işte birlik çağrısı Türk topluluklarında etkisini gösterdi. Bu fikir hareketi bir Ülkü halinde gönüllerde yer buldu. 1991 yılında Sovyetler birliğinin dağılmasıyla bağımsızlıklarına kavuşan Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Özbekistan siyasi alanda ortak bir paydada buluştular. Türkistan’daki Türk devletlerinin 1991 yılında bağımsızlıklarını kazanmasını müteakip 1992’den itibaren yapılan çalışmalar sonucunda Türk Dili Konuşan Ülkelerin ilk yaptıkları 2006 yılındaki zirvesinde Nazarbayev tarafından Türk devletleri arasında bir işbirliği örgütü kurulması teklifi uygun bulundu. 3 Ekim 2009’da Nahcivan Anlaşmasıyla da Türk Keneşi kuruldu. Türk Devleri Teşkilatı’nın önü açıldı. Gayretlerinden dolayı da Nursultan Nazarbayev’e Türk Devletleri Teşkilatı ömür boyu onursal başkanlığı veridi. Böylece, Atatürk’ün hayal ettiği öngörüsü gerçekleşme yolunda önemli bir mesafe kaydetti.http://aydinlarocagi.org/http://aydinlarocagi.org/
- Türk Birliği önündeki mevcut zorluklar:
- Rus emperyalizmi ve Türkistan’ın işgali:
Türkistan diye ifade edilen bu gün Çin’in işgalindeki Doğu Türkistan’dan başlayıp, batıda Hazar Denizine, güneyde Afganistan’a ve kuzeyde İrtiş nehrinin orta kısımlarına kadar olan büyük bir coğrafya kastedilmektedir.
Rusya’nın Turan ülkelerine ilk saldırısı Rus Çarı IV. İvan zamanında 1552 yılında Kazan Hanlığını işgaliyle başlamış, 17. Yüz yıla kadar bir duraklama geçirdikten sonra 18 yüz yılda işgale hız vermiştir. Kazan Hanlığının yıkılması sonucunda Rusya Çarlığının önü açılmış böylece Doğu Avrupa’da Polonya ve Ukrayna’yı işgal ile onları Slavlaştırmaya çalıştılar. Rusya buralarda din olgusunu kullandı. Siyasi ve kültürel asimilasyonun gereği olarak Roma Katolik Kilisesi’ne bağlı olan Varşova‘daki kiliseyi ele geçirdi ve Rus Ortodoks Kilisesi haline getirildi. Benzer uygulamaları Balkanlarda Slavlaştırmaya çalışırken Rus Ortodoks politikası ile buralara nüfuz ederken, Osmanlı İmparatorluğu içindeki Ortodoksların da hamiliğe soyundu. Doğusunda bulunan Türkistan’da halkın Müslüman olması nedeniyle din dışında bir formül buldu. Yerli halkların hayat tarzlarını, düşünce yapılarını değiştirmek ve Rus hayat tarzını onlara benimsetmek böylece Milli şuurlarını ortadan kaldırmak amacıyla ilk önce Rusya’da yaşayan Müslüman halkı eğitmekle işe başladı. Arap harfleri yerine Kiril alfabesini kullanmak mecburiyetini getirdi. 1870 yılında Rusya Eğitim Bakanlığı bu konu ile ilgili olarak “Rusya’da yaşayan Müslüman Halkın Eğitimi” kanunu çıkardılar. Ardından yerel dillerin geliştirilmesi adı altında akraba dillerin lehçelerini birbirinden uzaklaştırılmaya başladılar. Sonuçta birbirlerinin dillerini anlamayan topluluklar ortaya çıktı. Amaçlarını gerçekleştirmek için de Türkistan’da çok sayıda, gazete ve dergiyi yayımlamaya başladılar. 1917 ihtilaline kadar Kiril alfabesiyle bastırıp dağıtılan gazete, kitap ve dergilerde Hristiyanlık ilkelerine ağırlık verdiler. Eğitim çağında olanların Rusçayı tercih etmelerini sağladılar. 1930’lardan sonra Rusça ve Rus kültürü Sovyetlerin başlıca politikası oldu. Çarlık döneminden itibaren uygulanan Ruslaştırma politikalarının uygulanması Türkistan’da soykırım derecesinde oldu. Sovyetlerin uyguladığı bu asimilasyon politikalarında tam başarı elde edemedikleri suyun tersine akamayacağı misali Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılıp bağımsız devletlerin ortaya çıkmasıyla kendisini gösterdi.
Türk cumhuriyetlerinin birlik ve beraberliğinin temel amacı; Kardeşler arasında huzur, güven ve refahın eşit paylaşılması hızlı kalkınmalarına yöneliktir. Bu arzu ve istek Avrupa Birliği örneğinde nasıl gerçekleşmişse Türk cumhuriyetleri arasında istenirse rahatlıkla gerçekleşebilir. Böylece Türk Budunu refah, huzur ve güvene kavuşur. Bizim müştereklerimiz Avrupa Birliğini oluşturan devletlerden daha fazladır.
- ABD ve Diğer Ülkeler:
‘Türk Devletleri Teşkilatı’ oluşumuyla Türkün öze dönüşümünü başta, ABD ve Batı devletleri yanında özellikle Rusya, İran ve Çin’de yakından takip etmektedir. Bu gün askeri ve ekonomik yönden dünyayı sömüren ABD, stratejisi İngilizler tarafından yönlendirilen bir numaralı süper güçtür. Bu süper güç 41. ABD’nin Devlet başkanı olan George H. W. Bush ile birlikte gücünden her geçen gün kaybetmektedir. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğunun Kanuni Sultan Süleyman zamanından itibaren çöküşe girmesi gibi. Ancak ABD, Osmanlı gibi daha fazla bu çöküşe dayanamayacaktır. Bunu Vietnam’da, Afganistan’da gördük. Şimdide Irak ve Suriye’de görmemiz yakındır. ABD çekildiği yerlerin gerisinde büyük yıkımlar bırakmaktadır. Türk Birliğinin olgunlaşıp, gelişmesini hiçbir zaman kendiliğinden istemez. ABD’nin avantajı ülkeler içinde ekonomik gücü nedeniyle “üst akıl” olarak yararlandığı yandaşları ve benzeri kuruluşlardır. 19. Yüz yıldan itibaren Osmanlı coğrafyasında açtığı “ajan okulları ” denilen okullar, hayır dernekleri, vakıflar, basın yayın kuruluşları aracılığıyla onun çöküşünün hızlanmasına sebep olmuştu. Bu siyasetini İngiltere ile birlikte halen devam ettirmektedir. İran’a gelince; Azerbaycan’ın Karabağ Savaşında Ermenilere desteği yeni olması nedeniyle hafızalardadır. I. Dünya Savaşında Basra’da Osmanlının Telgrafhaneyi korumak için bir karakol yapımını engellemek için Türkün karşısında nasıl durduğu tarihe geçmiş çarpıcı örneklerden bir tanesidir. Türk Birliğinin sağlanmasını engellemek için elinde bulundurduğu ve bulundurmak istediği her şeyi kullanmaktan çekinmeyecektir. İran’ın avantajı Türkiye’ye komşu olmasına karşılık Azerbaycanlı kardeşlerimizle aramızdaki sınır bağını Nahcivan örneğinde olduğu gibi koparmış olmasıdır. Çin ise; Her gün ekonomik ve teknoloji açısından hızla gelişmektedir. Türk dünyasının birlikte hareket etmesini kendi hegemonyasının önünde en büyük engel olarak görmektedir. Çin yayılma alanı olarak Türkistan coğrafyasını görmektedir. Türk Birliği sürecini engelleyecek ilk üç devlet sırasıyla, 1. ABD 2. Çin 3. Rusya’dır. Diğer taraftan Avrupa Birliği ülkeleri ise ticari kaygılarla onlarda buna engel olacaklardır. Ellerindeki Türkiye pazarını kaçırmak istemezler. Onlardan da her türlü engeli beklemek gerekir. İçte ve dışta birlik ve beraberliğimizi koruduğumuz ve aklımızı koruduğumuz sürece bütün bu engel aşılamaz değildir.
- Günümüzde Rus Politikası:
Azerbaycan’ın bağımsızlığı yeni kazandığı günlerde Rus ve Ermenistan birliklerinin kadim Türk toprağı olan Karabağ’ı işgali ve orada yaptıkları soykırım olayı Türk Dünyasında infial yarattı. Sovyetlerden ayrılan ve bağımsızlıklarının yeni kazanmış Türk cumhuriyetleri kendi düzen ve kendilerine olan güveni sağlayamadıkları bir zamanda bununla karşılaştılar. 1993 yılından itibaren Türkiye ve Azerbaycan’ın ilişkilerinin ilerlemesi sonucunda Türkiye, Azerbaycan arasında dostluk ve her alanda işbirliği gelişti. Bu iş birliği AB, ABD ve Rusya tarafından yakından takip edilirken, diğer Türk Cumhuriyetlerinde de yakın ilgi ve alaka ile karşılandı. Ermenistan’ın 27 Eylül 2020 sabahı Azerbaycan’a saldırması sonucu başlayan Karabağ Savaşı muharebeler sonrasında zorlu 44 gününün sonunda 10 Kasım 2020 tarihinde Azerbaycan’ın zaferiyle sonuçlandı. Bu savaşta Batı destekli Ermenistan’ı bu defa yalnız bıraktı. Savaş süresince Türkiye, Azerbaycan ilişkileri diğer Türk Cumhuriyetlerine bir ümit oldu. Ayrıca, Türkiye, Azerbaycan yakınlaşmasının “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” gerçeğini bir kez daha ortaya koydu.
Rusya, Çarlık döneminden beri Türkistan’da Türk dili konuşanların kendi içlerinde birlik oluşturmamasına çalışmışlardır. Bu taktik Rus dış politikasının temelini oluşturmuş bunu Sovyetlerin dağılmasına kadar şiddetle devam ettirmiştir. Rusya nükleer silahlara sahip olmasına karşılık bu gün Türkistan’ı eskisi gibi sömüremediğinden her geçen gün gücünü kaybetmektedir. Rusya eski emperyalist politikalarını daha fazla sürdüremez. Bunu devam ettirmeye çalışsa da daha ileriye götüremeyecektir. Bunda ısrarcı olması mevcut Rusya’nın dağılmasına sebep olacaktır. Böyle olacağını aklı başında Rus siyasetçiler çok iyi bilmektedirler. Dişleri dökülmüş, beslenemeyen “yaşlı ayı” bir zaman daha ancak hayatta kalabilir.
- Türk, Rus ilişkilerinden beklenen:
Günümüzde ekonomik dengesi hızla bozulan ve zayıflayan Rusya için tehlike, İngiltere ve ABD gürünse de, yakın gelecekte asıl en büyük tehlike ekonomisi hızla gelişen dev bir nüfusa sahip olan Çin olacaktır. Rusya Sovyetler dönemindeki gibi bir kapalı toplum olmaktan çıkmıştır. Rus halkı gelişen iletişim ve ulaşım imkânlarının arttığı bu dönemde daha fazla refah ve özgürlük istemektedir. Putin ve onun ürettiği politikalar sosyal gelişmelerin önünde fazla duramayacak bir Rus Baharı kapıda beklemektedir. Rusya sosyal patlamaya hazır bir bomba gibidir. Bunu Rus siyasilerde yakından bilmektedirler. Rusya ayakta durmak istiyorsa, çarlık döneminden gelen zulüm üzerine kurulu hayallerinden vaz geçip özellikle komşu olduğu Türkiye’ye yanaşarak ayakta kalabilir. Günümüz Türk-Rus ilişkilerinin seyri iki ülke yararına daha fazla geliştirilmelidir. Rusya, Suriye’de, Libya’da ve Akdeniz’de her fırsatta Türkiye’nin ayağına dolaşacağına, paylaştığımız Karadeniz’i bir barış gölü haline getirme yolunda çapa harcamalı ve fedakârlıklarda bulunmalıdır. Türkiye ve Rusya arasında siyasi, ekonomik, teknolojik yakınlaşma her iki ülkeyi eşitlikçi güven ve refaha kavuşturacaktır. Tarihten gelen sebeplerle her iki ülke birbirine elbette temkinli yaklaşacaktır. Ancak diyalog kapıları daima dostluğa dayalı açık bırakılmalıdır. Dün unutulmamalı ancak dünden dersler çıkartılmalıdır. Sovyetleri kuran dış irade, kurduğu gibi yakın zamanda Sovyetler birliğini yıkmıştır. Şimdide Rusya’yı yıkmak istemektedir. Bunu görüp, Rusya’nın tarihten getirdiği ihtiraslarını bir kenara bırakma zamanı gelmiştir. Temennimiz, Rusya’nın Türkiye’nin Türkistan’daki kardeşleri arasında karaçalı olmamasıdır. Türk Birliğinin sağlanması emperyalist amaçlar taşımadığı için bu konuda Türkiye’nin yanında olmalı İngiltere ve ABD’in değirmenine su taşımamalıdır. Türk Birliğinin kurulması Rusya’ya sosyal refah ve istikrar getirecektir.
Irkçı olmayan Ülkücülüğümüzün sonucu olarak, Rus düşmanlığı zihnimizde yer etmiş olmasına karşılık, bu gün buna sünger çekebiliyorsak, Rusya’da gizli ve açık Türk korkusunu bir kenara bırakmalıdır. Sonuç olarak önerimiz Türkiye ve Rusya elbirliği ile öncelikle Karadeniz’de huzur ve karşılıklı güven içerisinde barış gölü haline getirecekleri Karadeniz’de işbirliğini artırmalıdırlar. Burada tekraren en büyük fedakârlık Rusya’ya düşmektedir. Bu fedakarlıktan en fazla yararı kendisi görecektir.
- Türk Birliği önündeki imkânlarımız:
Türkistan coğrafyası iki asırdan bu yana işgal altındadır. Her ne kadar 1991 yılında bağımsızlığı elde eden kardeş devletleriz doğmuşsa da kültürel bağımsızlıklarını hala tam kazandıkları söylenemez. Bunun için acil olarak atılması gereken adımları şöyle sıralayabiliriz.
- Eğitim Birliği
- Alfabe Birliği
- Hukuk Birliği
- Ticari ve Ekonomik İş Birliği
- Teknoloji Paylaşımı
- Dünya Siyasetinde İş Birliği
Bunlar yeni kurulan Türk Devletler Teşkilatı’nın öncelikli olarak çözülmesi gereken problemleridir.
- Askeri İş Birliği:
Genliğimizde sıkça dile getirdiğimiz bir marşımızda “Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır” dizesi gerçekleşmek üzeredir. 2013 yılında Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Moğolistan’ın bir araya gelerek “Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı” nı kurması önemli adımdır. Türkiye’nin desteğiyle Azerbaycan’ın zaferiyle sonuçlanan Karabağ savaşında Türkiye-Azerbaycan askeri işbirliğinin başarısı diğer Türk devletlerinde olumlu yankı buldu. Böylece “Turan Ordusu” fikri ağırlık kazanmaya başladı. Nitekim Millî Savunma Bakanı Hulûsi Akar’ın Kazakistan ziyaretinde iki ülke arasında askeri eğitim ve iş birliği anlaşmasının yapılması Türk devletlerinin de NATO gibi, ortak ordu kurmaları yolunda önemli bir adım olarak değişik çevrelerde değerlendirildi. Türkiye’nin öncülüğünde Türk devletlerinin ortak ordu “Turan Ordusu” kurması fikri ağırlık kazandı. Bunun hayata geçirilmesi kırk parçalı NATO ’dan daha fazla mümkün gözükmektedir. Bu oluşum adil bölüşümü sağlayacak ve diğer yandan dünya barışına önemli katkıda bulunacaktır. Türkiye’nin Azerbaycan’a katkıları sonucunda Karabağ kısmen de olsa asli sahibi Türkün eline geçmiştir. Burada dikkat çeken en önemli husus Türkiye’nin Ermenistan’a uzattığı barış elidir. Karabağ Savaşı devam ederken bile Türkiye’de bulunan yüz binin üzerindeki Ermeni vatandaşını sınır dışı etmemiş, onları çalışmalarına izin vererek dolayısıyla Ermenistan’ın ekonomisine katkıda bulunmuştur. Vicdan sahibi Hayk’ın Çocukları bu iyiliği unutmayacaklardır. Türkiye, Ermenilerin yaptığı Türk Soykırımına rağmen onlara el uzatmaktadır. On bin kilometre ötede, sırça köşklerinde oturan, tuzu kuru Ermeni Diasporasının, Ermenistan devletinde sıkıntı içindeki halkın durumuyla ilgilenmemektedirler. Onlar yabancı servislerin taşeronluğunu halen devam ettirmektedirler. Ermenistan’ın huzur ve güvene ihtiyacı vardır. Bunun yolu da Türkiye ile dostça ilişkilerden geçer. Hulasa Türk Birliği kurulduğunda sağlıklı yaşayabilmesi için içte ve dışta güçlü olması gerekir.
- TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI
Türkiye’nin öncülüğü ve Nursultan Nazarbayev’in gayretleriyle Nahcivan’da 3 EKİM 2009 tarihinde imzalanan ve Nahcivan Anlaşması adı verilen anlaşmayla Türk Birliği’ne ilk adım atılmıştır. Bu anlaşmada Türkiye, Azerbaycan ve Kazakistan’ın imzası vardır. Önceleri Türk Konseyi olan örgüt adı 2018’de Türk Keneşi adını almış ve son olarak 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’da yapılan 8. Zirvede adı Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirildi. Taraflar arasındaki işbirliği ve dayanışmanın artırılmasına vurgu yapılan 121 maddelik sonuç bildirgesi yayınlandı. Türk Devletleri mevcut haliyle büyük potansiyele sahip olup, önlerinde sayısız iş birliği imkânı bulunmaktadır. Zirveye Türkmenistan ve Macaristan gözlemci olarak katılırken yakın gelecekte Türkmenistan’ın tam üyeler arasına katılacağını şimdilik söyleyebiliriz.
SONUÇ:
Dünyada 2008 yılından itibaren baş gösteren mali ve ekonomik kriz ülkeleri yeni arayışlara sürükledi. Bu dönemde ülkeler uyguladıkları serbest ekonomi yerine bir takım koruyucu kıstaslar getirirken yeni arayışlara da gittiler. Bunun başında tarihi, kültürel ve komşuluk ilişkileri çerçevesinde kalıcı ekonomik ve ticari birlikler oluşturmak yolunu aradılar. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazandığı 1991 yılında bunları ilk tanıyan ülke Türkiye Cumhuriyeti oldu. Soy ve tarihi kültürel bağlarımız nedeniyle Türkiye’yi model olarak almaya çalıştılar. Türkiye bu ülkelerde milli bağımsızlıklarının güçlenmesi için hukuk, demokrasi ve piyasa ekonomisine geçmeleri için gereken çabayı gösterdi. Bağımsızlıktan hemen sonra Türk Cumhuriyetleri cumhurbaşkanları Türkiye’yi ziyarete başladılar ve 1992 yılı içinde karşılıklı Büyükelçilikler açıldı. İlk dönem duysal bağlarla başlayan yakınlaşma ardından Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı’nın (TİKA) kurulmasıyla geçekçi bir zemine oturdu. Türk Dili Konuşan Ülkeler Birliği’ni doğuran sebeplerin başında bu da gelmekteydi. Bu düşüncelerle Türk Cumhuriyetleri de aralarında ticari işbirliği yapma ve bunu genişletme gayretini gösterdiler. Türk Birliği yönünde önemli adımlar atılmasına karşılık gelinen noktada bunun yeterli olmadı görülmektedir. Bunun başlıca sebebi Türk Devletlerinin bazı politikalarından kaynaklandığı söyleyebiliriz. Sosyo-ekonomik gelişmişlik kişi başına Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) ile ölçüldüğünden Türk dünyası ülkelerine bakıldığında en iyi dudumda Türkiye ve Kazakistan’ın olduğu görülür. Diğerleri ülke imkânlarıyla ters orantılı gelişmişlik göstermektedir. Türk Cumhuriyetleri arasındaki ticari ilişkilerin her yıl daha iyi gelişme göstermesine rağmen düşük seviyede kaldığı gözlenmektedir. Soğuk Savaş’ın geride kalmasıyla Türkiye yönünü yeni bağımsızlıklarını kazanan beş bağımsız Türk Cumhuriyeti’ne çevirmesi doğru ve gerçekçi bir adım olarak değerlendirilmektedir. Türk devletlerinin birbirleriyle daha fazla iş birliğine gitmeleri gelişen ve değişen dünya şartlarına göre bir zorunlu olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk devletleri ticari ilişkilerinde sermaye, işgücü ve ticari alanlarda gerekli olan iç yasal düzenlemelerini bir an evvel tesis etmelidir. Türk devletleriyle ikili ilişkileri artıracak serbest ticaret anlaşmaları halen yapılmamıştır. Bunun bir an evvel yapılmasında yarar vardır. Türk Birliği’nin tam anlamıyla hayata geçirilebilmesinin önünde bir sürü engeller olmasına karşılık, bunlar karşılıklı görüşmeler sonucunda çözülebilir durumdadır. Şimdilik Türk Cumhuriyetleri arasındaki işbirliği ve uyum süreci yeterli düzeyde olmamasına karşılık dünya ekonomisinde kendisini gösteren yeni yapılanmalar bu sürecin hızlanacağının habercisidir. Ekonomik çıkarlar ve, günümüzde Türk Cumhuriyetlerinin birlikte hareket etmeleri gereğini ortaya çıkarmaktadır. Gaspıralı İsmail Bey’in 20. Yüzyılın başlarında ifade ettiği “Dilde, fikirde, işte birlik” fikirleri maya tutmuş ve Türk Birliği’nin yolu siyaseten açılmıştır. Türk Birliği uluslararası hukuka uygun şekilde gerçekleşecektir. Aydınlar Ocakları mensupları Türk Birliği ülküsünü gölünde ve fikrinde yaşatanlardır. Mensuplarının çoğu fikir ve kalem sahibidir. Türk Devletler Teşkilatı’nın resmen vücut bulması nedeniyle, Aydınlar Ocakları bu konudaki çalışmalarına hız vererek gelişmesine katkıda bulunacaktır. Bunu kendisine tarihin verdiği bir görev olarak kabul edip, inisiyatif ele alacaktır. Yolumuzu aydınlatanlara sevgi ve şükran duymaktayız. Sonsuzluğa intikal edenlere rahmet, sağ olanlara sıhhat ve mutluluk dileriz.
Av. Mustafa ÖZKURT Aydınlar Ocağı Genel Başkan Yardımcısı