Sarp Üsteğmen birliğine dönerken, hala bu düşüncenin etkisi altındaydı. Ama cephe hattındaki kritik görevi de onu bekliyordu. Bu nedenle böylesi duygusal düşüncelere kapılmamalı, hayalini dahi kurmamalıydı…
Sonbahar günlerinin gündüzleri sıcak, geceleri serin havası sona ermiş, Aralık ayının gelişiyle birlikte havalar iyiden iyiye soğumuştu. Adalılara göre, Kıbrıs sadece geceleri değil, artık gündüz saatlerinde de soğuktu…
Yeni yılın başlamasına birkaç hafta kalmıştı…
BG karargâhında bu yıl Noel kutlamalarının çok daha güzel olması için şimdiden hazırlıklara başlanmış, Noel eğlenceleri için bir komite oluşturulmuş, Sara da bu komitenin içinde görev almıştı. Noel kutlama komitesinin BG komutanıyla yapmış oldukları son toplantıda, adada ki, ateş kesi pekiştirmek, hem de barış ortamına katkı sağlamak için bu yılki Noel kutlamalarına hem Türk tarafından, hem de Rum tarafından komutanların davet edilmesi kararlaştırılmış, bu davet için hazırlanan davetiyelerin dağıtılması görevi de Sara Üsteğmene verilmişti.
Sara elinde tuttuğu davetiyelere bakarken, sadece o bir çift yeşil gözü görüyordu… Heyecanla çarpan kalbi adeta dile gelmiş, ‘ne olursa olsun o da bu davete katılmalı, mutlaka onu daha yakından tanımalıyım’ diyordu. Ama bu nasıl olacaktı? Onunla bir kez daha nasıl karşılaşacak, bu davetiyeyi ona nasıl ulaştıracaktı?
Birden aklına Türk irtibat subayı Serdar Üsteğmen geldi. Serdar Üsteğmen vasıtası ile ona ulaşabilir, Noel partisine onu bizzat kendisi davet edebilirdi. Bu düşüncenin verdiği heyecan ile Serdar Üsteğmeni aradı.
Telefon uzun, uzun çaldıktan sonra Serdar Üsteğmenin:
• ‘Aloo’ sesi duyuldu…
Sara:
• Serdar Üsteğmen Merhaba benim.
Serdar Üsteğmen;
• Ooo, Sara merhaba, çoktandır görüşemiyorduk, nasılsın? Her şey yolunda mı?
Bu hoş beşten sonra
Sara;
• Senden çok önemli bir ricam var, dedi. Ve hiç ara vermeden uzun, uzun meramını anlatmaya başladı. Adeta nefes nefese kalmıştı ki! Serdar Üsteğmen:
• Dur yahu bir soluklan! Anlaşıldı Sarp Üsteğmeni çok özlemişsin onu görmek istiyorsun tamam, anladım…
Sara, bu yorum karşısında öylesine utanmıştı ki, ‘Yok onu demek istemedim’ diye kekeledi. Ama Serdar Üsteğmenin anlayış dolu cevabı karşısında da oldukça rahatlamıştı.
• Tamam Sara. Ben Sarp Üsteğmene ulaşır, kendisiyle bir kez daha görüşmek istediğini söyler, sana da cevabını iletirim. Umarım cevabı olumlu olur!
Sara;
• Teşekkür ederim, senden haber bekleyeceğim. Dedikten sonra telefonu kapattı.
Ama Serdar Üsteğmenin son cümlesine de takılmadan yapamadı! ‘Umarım cevabı olumlu olur’ ne demekti? ‘Yoksa cevap vermeyecek miydi? Ya, cevap vermezse? Olmaz, olamaz! Mutlaka cevap vermeliydi! Tanrım ne olur’ cevaplasın diye yalvardı.
Çünkü gördüğü günden beri aklından hiç çıkmayan bu Türk komutanı mutlaka görmeli, onunla konuşmalı, onun o yeşil gözlerine bir kez daha bakmalıydı…
Bu ruh hali onda melankolik bir hal yaratmış, Sarp Üsteğmeni yeterince tanımadan bile ona karşı beslediği duygular, tüm beynini, kalbini esir almıştı.
Aradan uzun bir hafta geçti…
Noel’in kutlanmasına iki gün kalmış ama Sara’nın beklediği cevap henüz ona ulaşmamıştı!
Geride kalan 7 gün 7 gece hep onu düşünen Sara, Sarp Üsteğmeni bir daha göremeyeceği duygusu ile darmadağın olmuştu.
Hiç kimse ile konuşmuyor, sadece verilen görevleri yapmaya çalışıyordu. Gündüz saatlerinde görev yerinde ruh gibi dolaşırken, gece olup da odasına çekildiğinde, yaptığı tek şey; Sarp Üsteğmeni hayal edip, onu bir kez daha görebilmek için uzun, uzun dua etmekti…
Bu nasıl bir duyguydu?