ATİLLA ÇİLİNGİR
Bu noktalarda bulunan değişik ülkelere ait BG askerleri günün değişik saatlerinde üzerinde UN yazılı araçlarla devriye görevi yaparak, bölgelerinde barışa katkı sağlamaya çalışıyorlardı.Üsteğmen Sara bindiği araç ile ateş kesin nerede, neden bozulduğunu tespit etmeye giderken bir taraftan da adada geride kalan iki ayın nasıl geçtiğini düşünüyordu:‘’Kıbrıs’ta yaşanan savaş taraflar arasında varılan ateş kes antlaşmasıyla sona ermiş, bu güzel adada savaş canavarının çıkarmış olduğu o korkunç seslerin yerini alan derin bir sessizlik var şimdi. Ne güzel. Güzel ama bu sessizlik beni korkutuyor! Bu öylesine derin bir sessizlik ki, korku dolu günlerin verdiği yalnızlık görüntüleriyle bezenmiş adanın yanmış, yıkılmış evlerinin, insan ölümlerinin, kayıplarının yanı sıra, araziye yayılmış yanmış araç görüntüleriyle korkunç bir manzara yaratmış durumda! Savaşta gördüğüm insan sefilliği, ölüleri de cabası…’’Sara’ya göre, adanın o güleç yüzlü insan manzaraları da yok olmuştu! Ne kuzeydeki, ne de güneydeki yerleşim merkezlerinde sanki hiçbir insan yaşamıyormuşçasına bir hayat görüntüsü ortaya çıkmış, Kıbrıs’ın o cıvıl, cıvıl insan manzaraları kaybolup gitmişti.Bazen homurtuları duyulan BG devriye araçlarının görüntüleri bu derin yalnızlığı bozuyor, bazen de tarafları ayıran cephe hattından duyulan silah sesleri, savaşın her an yeniden başlayabileceğinin habercisi oluyordu.İşte bu gece de onlardan biriydi…Üsteğmen Sara bu düşüncelere dalmışken, yanındaki İngiliz askerin ‘’Barikata geldik üsteğmenim’’ ikazı ile irkildi!Tamam diyerek, araçtan indi…Lefkoşa’da Ledra Palas kapısı olarak bilinen noktadaki BG barikatında görevli subaya neden geldiğini izah ederek,Türk birliği ile irtibatlı telefondan gecenin bu saatinde ateş kesin neden bozulduğunu sorgulayacağını söyledi.Sara sadece kendisinde kayıtlı olan Türk irtibat subayının telefon numarasını çevirdiğinde saatler gecenin 01.00’ni gösteriyordu.Telefon uzun, uzun çaldıktan sonra nihayet karşıdan cevap geldi:Buyurun kimsiniz?Bu ses Sara için oldukça tanıdıktı. Çünkü ne zaman bir olay olup da Türk İrtibat subayını arasa, aynı ses duyulurdu. Bu sesin sahibi Üsteğmen Serdar’dı o da Türk tarafının irtibat subayı olarak görev yapıyordu. Sara genelde Serdar Üsteğmen ile hep Türkçe konuşurdu. Zaten Serdar Üsteğmen de onu sesinden tanımış:Sara gene ne var?Sara:Yine bir olay var üsteğmenim, görüşmemiz gerek!Üsteğmen Serdar:Gecenin bu saatinde ne oldu deli kız?Serdar üsteğmen Sara’nın görevine olan bağlılığını hep takdir etmiş, Sanki BG karargâhında başka bir irtibat subayı yokmuşçasına gece gündüz demeden olayları çözmek adına oradan oraya koşuşturmasını delilik olarak nitelemişti. Sara da Serdar üsteğmenin bu nitelemesine hiç kızmazdı.Sara:Hadi üsteğmenim şimdi benim deliliğimi bırak da gel şu işi çözelim, diye cevapladı…Serdar Üsteğmen:Tamam, tamam on beş dakika sonra oradayım.Sara rahatlamıştı. Çünkü her telefon açışında Serdar Üsteğmene ulaşmak mümkün olmayabiliyor, bazen onu saatlerce beklediği oluyordu. Şimdi en azından ona ulaşmıştı, kısa bir süre sonra da ne olduğu ortaya çıkacaktı!Serdar Üsteğmenin binmiş olduğu sivil araç barikata yaklaşırken, farlarını iki kez söndürüp yaktı! Bu onların aralarında kararlaştırdığı bir nevi parolaydı.Üsteğmen Sara, barikatta görevli askerlere dönerek:Gelen araçta Türk irtibat subayı var diye fısıldadı! Sanki onlardan başkası duysun istemiyordu…Araç, tam barikatın önüne geldiğinde farlarını söndürdü, aracın kapısı açıldı, upuzun boyu ile Serdar üsteğmenin araçtan indiği görüldü.Sara:Serdar Üsteğmenim, iyi geceler diyerek onu karşıladı.Serdar Üsteğmende aynı şekilde cevap verdi:İyi geceler Sara, neymiş bakalım şu mesele?