Prof.Dr.Mustafa E. Erkal,
Yazıya girmeden önce 4 Nisan 1997 tarihinde Allah’ın rahmetine kavuşmuş olan MHP’nin kurucusu ve Genel Başkanı siyasi ve askeri bir deha olan Alparslan Türkeş’i rahmetle ve saygıyla anmayı bir görev bilirim. Ayrıca geçen hafta Allah’ın rahmetine kavuşan faziletli ve vefalı insan, Ümraniye Türk Ocağı Başkanı değerli kardeşimiz Harun Güvendi’yi de rahmetle anarım. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler yaklaşıyor. Her seçimin ayrı bir anlamı bulunmaktadır. Bu seçimler de Türkiye’den yana olanlarla küresel güçlerin taşeronları arasında geçecektir. Sadece ismen bizden gözüken ama küresel güçlerin oyuncağı olan bazı adaylar görevleri icabı ülkenin altını oymakla meşguldürler. Maalesef şehit kanıyla sulanmış topraklar sürekli bu vatana ve milli ve manevi değerlerimize düşman yetiştiren bir alan olmuştur. Demokrasi görüntüsü altında şımartılan, adam yerine konan parti ve şahıslar dışardan buldukları cesaretle Türkiye’ye ve rejime meydan okumaktadırlar. Hadi bunları anladık ama ülkenin ikinci yüzyılına isim biçip ihanetleri ödüllendirmek isteyenlere ne demeli? Öcalan’a ve FETÖ’ye ve malum siyasi suçlulara özgürlük vaat edenler çok açık bir şekilde devlete meydan okumaktadırlar. Bunlar bir de iktidar ortağı olsa; anlaşılan Ege, Akdeniz, Libya, Suriye ve Irak’ta dün olduğu gibi buralarda ne işimiz var diyerek milli menfaatlerimizden uzaklaşacaklardır. Bunlara göre zaten milli menfaat nedir ki? Savunma sanayiimiz onlara göre, savaşı körüklemektedir. Sözde Dünya barışı için vermeyecekleri hiçbir şey yoktur. Terör örgütüne terörist diyemeyen bu sürü, Kıbrıs’tan asker çekmekten de yana olabilir. Yunanistan bunların hiç gerçekleşmeyecek zaferini beklemektedir. Böylece hava gücünü yeni uçaklarla destekleyip para sarf etmeyecektir. Diyaneti kaldıracaklardır. Ayasofya Camii’ni ve Sultanahmet Camii’ni müze de yapabilirler. Türkiye’nin başarı ile sürdürdüğü dengeli dış politika her an ABD lehine dönüştürülebilir. Türkiye Rusya ve Türkiye ABD ilişkileri kovboyların eline geçer. Bir de utanmadan dost kılıklı düşmanlarımızın Atatürk engelinden Türkiye’yi kurtarma emirlerini de yerine getirirlerse; onlara göre, özgürlükçü Türkiye kuruluverir. Artık Türkiye’nin hiçbir şey üretmeye ihtiyacı kalmaz; ABD ve etrafındaki Batılı ülkelerce ithal cenneti yapılırız. Böyle bir Türkiye’ye nasıl da siyasi borçlanma desteği sağlanmaz? 14 Mayıs Genel Seçimlerinde yarışma onun için Türkiye’den yana olanlarla Milli Devleti ve üniter yapıyı sonlandırmak isteyenler arasında olacaktır. Mevcut iktidar gitsin de kim gelirse gelsin anlayışı yerleştirilmeye çalışılıyor. Oysa perdenin arkasında ülkenin beka sorunu ve Türlü oyunlar var. Tercih bağımsızlığımızı ve egemenliğimizi korumaya muktedir miyiz, yoksa kendimize yeni patronlar mı seçeceğiz? İskemle kavgası artık bu noktaya getirilmiştir. Muhalefetin amiral gemisi olan siyasi partiye ABD’li müşavir geldi diye Albayraklarımız kaldırılacak mı? Kendi kendimizi kandırmayalım. Daha fazla oy almakla, milletvekilliği kazanmakla fazla bir şey değiştiremeyeceğiz. Böyle bir ortamda ve tehditler karşısında seçim ittifakları yerini Türkiye ittifakına bırakmalıydı. TC’nin kurucu ilkeleri ve Cumhuriyetimiz devre dışına itilecek mi, yoksa itilmeyecek mi? Anayasa’daki değişiklikler Türkiye’yi tanınmaz hale getirecek mi? Bir dönem uyarılara rağmen, uyanmayan iktidar uyutula ve uyuşturula uyuşturula FETÖ’nün işgali altına sokulmuştu. Bunlara ne istediniz de vermedik deniyordu. Parti teşkilatı el değiştirmeye başlamıştı. Etnikçi politikalar, aldatılma ve uyuşturulma düşmanın kuvvetlenmesine alan açmış ve bizi 15 Temmuz 2016 işgal ve darbe teşebbüsüne kadar getirmişti. Bu defa 15 Temmuz’dan ders alan sözde müttefiklerimiz ana muhalefet ve HDP’den güç alarak değişik bir yol takip ediyor. Partide Atatürkçüler ve milliyetçi taban devre dışı bırakılarak sözde barış ve özgürlükçülük seçiliyor. Rahmetli Erdal İnönü döneminde de terör sevici ve terörü destekleyen malum parti TBMM’ne sokulmuştu. İster istemez Fukuyama’nın sözleri dikkat çekicidir. O’na göre, tarihin sonuna gelindi, herkes kendine göre kendini şekillendirmeli ve emperyal güce teslim ederek ulus devlet ve üniter yapıdan uzaklaşmalı. Bu heves o kadar arttı ki Mart 2023’de yapılan İktisat Kongresi’ne bu zat çağrılmıştı. Milli devlet ve TC ile uğraşmak isteyenler “bizim küçük hesaplarımız yok yüzyıllık Cumhuriyeti değiştireceğiz” diyebiliyorlar. Hukuk bu gidişe bir son vermezse Türkiye’yi karıştırabilirler. Yakın geçmişi unutmayalım. Terörden yana olanlarla silah bırakmamakta ısrar edenlerle ne barış olur, ne de demokrasi! Demokrasi kendini ancak hukukla savunabilir. Hukuk yalpalarsa terör ve teröristler daha da şımarır. Teröre özgürlük sağlayan bir demokrasi örneği herhalde Türkiye’den başka bir yerde görülmemiştir. Muhalefet tekrar Atatürk’ün çizgisine çekilmelidir. Yanlış adreslere dalıp çıkar uğruna siyaset yapanlar komik duruma düşmeyin. Bugün insanlarımıza öncelikle iskemle değil; vicdan, sadakat, medeni ahlak ve karakter lazımdır. Milli Mücadele ve Cumhuriyet yerel yönetimlere özerklik adı altında Milli Devletten vaz geçmek adına yapılmamıştır. Türkiye’den 1071’in, 1453’ün ve 1923’ün intikamını almak için yüzyıllık Cumhuriyeti depoya atmak isteyenlere fırsat verilmemelidir. Batı’nın ve bazı müttefiklerimizin sorunu, Türk ve İslam düşmanlığından kaynaklanır. Kuran-ı Kerim’i yırtan ve yakanlara karşı ümmetimiz sinmiş, bir köşeye çekilmiş, horuldayarak uyumaktadır. Bu gidişin maalesef uyanışı da pek yoktur. Vatandaş ve görevi ne olursa olsun herkes Türkiye’yi Türkiye olmaktan çıkaracak tezgahı fark edebilmeli ve duygusal yaklaşımları terk edebilmelidir. Geçmişi unutmadan 14 Mayıs’ta geleceği kurtarmak zorunda olduğumuzu artık bilmeliyiz.