Prof.Dr.Mustafa E. ERKAL,
Bugünü düşünürken Balkan Harbi’ndeki kısır parti kavgaları içinde nasıl bölündüğümüz akla geliyor. Selanik’i ve bazı diğer şehirlerimizi düşmana kurşun sıkmadan terk ettiğimiz de unutulmuş değildir. Anlaşılan yakın tarihi pek bilmiyoruz ve ondan gerekli dersi almıyoruz.
“ Enver gelecekse Bulgar gelsin daha iyidir” diyecek kadar şaşırmış ve daha doğrusu şuurunu kaybetmiş bazı komutanların yukarıdaki ifadeyi kullandıkları da bilinmektedir. Şimdi ise 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlere gidiyoruz.
Düne benzer şekilde “Erdoğan gitsin de kim gelirse gelsin” tekerlemesi dikkat çekiyor. Bazılarına göre kimlerin geleceği hiç belli değil. Oysa kimlerin geleceği politikalarından ve bizzat beyanatlarından belli. Bu çarpık kafaların 15 Temmuz sonrası yeni işgal ve darbe projelerinden ya haberleri yoktur; ya da ABD müdahalelerini çözüm olarak gören alçak ve zavallılardır. Bunların bir kısmı Milli Mücadeleyi reddedip “ biz çocuklarımızı Mustafa Kemal’in hayali hedefleri için kaybedemeyiz” deyip ABD ve İngiliz mandasına dün sığınanlardı. Şimdi fazla bir şey değişmedi.
Her dönem yeni Damat Ferit adayları vardır ve hazırdır. 15 Temmuz’da başarısız olanların yeni işgal ve darbe projeleri ortaya çıkmaktadır. Ege’nin karşı kıyısında Yunan topraklarını işgal edip ona ipotek koyanlar Adalar Denizi’nde üsler açtılar. Rusya için bu üsleri açtık diyenlerin asıl hedefi milli menfaatlerini kollamayı öğrenen, laf dinlemez Türkiye olduğu artık açıktır. Önce iktidarı FETÖ ile kuşattılar, aldattılar ve parti teşkilatlarını ele geçirdiler. Bu başarısız olunca bu defa ana muhalefete döndüler. Dışardan tavsiye edilen Atatürksüz Türkiye hedefi içinde milli devlet, üniter yapı, milli bağımsızlık ilkelerini topa tuttular.
HDP ana muhalefete kolaylıkla sızdı ve sızdırıldı. Bu defa rol iktidardan ana muhalefete geçti. Hayretle karşılanan milletvekili adayları parti listelerinde yer aldı. Bazılarınca sorun hala anlaşılamadı. Parti çıkarları, milletvekilliği ümidi her şeyin üstüne çıktı. Neticede sadece iktidar ve muhalefet kuşatılmadı. Türkiye aslında kuşatıldı. Bunu vatandaşımız nasıl anladı bilemeyiz.
Artık oyun bozulmalı; sözde dost ve müttefiklerimizin planları parçalanıp çöpe atılmalıdır. Bunun yolu da “Türkiye İttifakı”dır. Kapris ve ihtiraslarımızdan kurtulalım. Bu vatan hepimizindir. En büyük tehlike cehalettir. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak ile bir yere varılamaz.
Türkiye’yi çokkültürlü bir devlet olarak takdim edenlere karşı ve çorba gibi düşünenlere karşı henüz ses çıkmadı. Büyük Atatürk’ü Milli Mücadelede Yunan katliamcısı ve Dersim katliamcısı olarak suçlayan hainlere karşı da ses çıkmamıştı. Siyasi çıkarlar uğruna olmadık çevrelerle utanmadan nikah kıyanların hali ortadadır.
Türkiye milletleşmeden geriye kalabalık haline dönüştürülmek isteniyor. Türkiye’nin sosyal yapısını eğitim değil sadece öğretim yaptığımızdan ihmal ettik ve doğru dürüst öğretemedik. Sadece salon ve tören milliyetçileri ve Atatürksüz Atatürkçüler en başta gelen sorumlulardır. Zaman zaman garip ve anlaşılmaz bir hoşgörü ile hukuku gevşettik ve zaman zaman da dış baskılarla hukuku işletemedik.
Sahte bir barış kavramına teslim olduk. İhaneti hep barış ile örtenler, sırası geldiğinde ateşe benzin dökmüşlerdir. İhanet odaklarını son dönemde Gazi Meclise ilk sokan da rahmetli Erdal İnönü’dür. İhanet odakları dış destekle de çok şımartıldı. Sözde dost ve müttefik kazıklarını imha etmek üzere milli şuur ayağa kalkmalı, basit hesaplar terk edilmelidir. Unutulmaması gereken bir konu da önümüzdeki yıllarda yargıya çok iş düşeceğidir.
Muhalefet partisi listelerindeki adaylar arasında sicili bozuk çok kimse vardır. Bunlar dokunulmazlık zırhı altında Devlerimizi uğraştıracaklardır. Terörle barış olamayacağını herhalde anladık. Terörle müzakere değil, yasalar içinde mücadele edilir. Daha önce yaptığımız yanlışları tekrar etmeyelim. Türkiye’yi karıştırıp çatıştırmak isteyenlere karşı gerekenleri yapalım. Garip saflıkları ve hoşgörüleri bırakalım. Dünya ne yapıyorsa biz de onu yapalım. ABD ve AB’li korumacılara rağmen…
Bize dün ve bugün akıl satmaya çalışanlar; kendi insan hakları ihlallerini ve ayıplarını görsünler.
Ülkenin milli menfaatleri cesaretle koruyabilecek liderlere ihtiyacı vardır. Dışardan kullanılanlara değil…