A.Kemal GÜL
Aydınlar Ocağı Genel Merkezinin Zeytinburnu İBB Sosyal Tesisleri’ nde gerçekleşen kahvaltıda konuşan Av. Özcan Pehlivanoğlu, Balkanlarda ve Ege’de kaybettiğimiz bölgeler hakkında konuştu.
Pehlivanoğlu, “Dilin, kültürün tamamen aynı olduğu bölgeler ve orada yaşayan halkın artık yabancı bir toplum gibi olması benim içime sinmiyor.
Gagavuz Türkleri Hıristiyan olmalarına rağmen bizimle tamamen aynı kültüre sahiplerdir ancak Türkiye’de bazı çevrelerin din konusundaki tutumları kültür birliği yapmamız gereken insanların bizden uzaklaşmasına neden olmaktadır.
Sadece okumak yetmez, gidip görmeniz gerekmektedir. Ben de gittikten sonra daha fazla bilgiye sahip oldum. Kitabi bilgi bir yere kadar. Siz bazı gerçekleri sahada göreceksiniz.” ifadelerini kullandı.
*
İyi bir gözlemci ve araştırmacı gözüyle Türk Milliyetçisi Özcan Pehlivanoğlu’nun’ Balkanlarda, Ege adalarında, Girit ve Kıbrıs adalarında yaşayan insanımız ve tarihi kültür mirasımız konusunda çektiği fotoğraflarıyla yaptığı zengin bir sunum karşısında dinleyici olarak heyecanlandık; ancak Türk Milleti olarak Milli Eğitim alanında konuya yönelik ne kadar eksik ve kör bırakıldığımızı da görmüş olduk. Acı bir gerçeğin ifadesi.
Ülkemizin Fiziki Sınırlarının ötesinde Kültür Sınırlarımızı görmek ve canlı tutarak eğitim programlarına sokulmasının, güvenliğimiz açısında da ne kadar önemli olduğunu gördük. Çünkü Kültür Sınırlarınızı koruyamazsanız Fiziki Sınırlarınızın korunmasında zorlanırsınız.
Türk Dünyasıyla bütünleşmenin tarihi bir sorumluluk olduğunu bir defa daha teyit ettik.
Adı; ‘’Birleşik Türk Dünyası’’
*
Evet; Birleşik Türk Dünyasının öne çıkartılmasıyla alakalı Akademik görüşlerden Örnekleyerek irdelersek;
Türk birliği için çalışmak geleceğimiz adına hayırlı ve iyi bir adımdır. Ailenin birliği, doktorların birliği, avukatların birliği için çalışmak nasıl iyi bir şeyse milletin birliği için çalışmak da iyi bir şeydir. Sosyal ve meslekî oluşumları bölmek kötü, birleştirmek iyidir. Bölünmüş, parçalanmış toplulukları bir araya getirmek iyidir.
Demek ki Türk birlikçiliği ve Turancılık en genel çerçevede “iyilik” kavramı içine giren bir ülküdür. Nitekim birçok devletleri olan Almanların ve İtalyanların 19. yüzyılda tek devlet hâlinde birleşmeleri onlar için iyi olmuştur. Soğuk savaşın bitmesinden sonra iki Almanya’nın birleşmesi de Almanlar açısından iyi bir sonuçtur. Amerika Birleşik Devletleri de daha önce birçok küçük devletten oluşuyordu. 19. yüzyılda onlar da Amerika Birleşik Devletleri oldular.
Türkler de tarihte bazen birleştiler, bazen bölündüler. Birleştikleri zaman büyük ve güçlü oldular. Bölündükleri zaman küçük ve güçsüz oldular; sonunda da büyük devletler tarafından yutuldular; tutsak ve köle oldular. Demek ki büyük ve güçlü olmak için, bağımsızlığın devam etmesi için birleşmek gereklidir.
İyi işler aynı zamanda kutsal işlerdir. İnsanların kendi çıkarları yerine mensup oldukları toplumun iyiliği için çalışmaları onların ruhlarında manevi bir yükseliş meydana getirir. İşte bu manevi yükselişi sağlayan, kutsallık duygusudur. İyilik yaparken yüreklerde hissedilen güzel kıpırdanışlar, insanda kutsal bir görev yaptığı duygusunu uyandırır.
Türk birliği için çalışmanın pek çok yolu vardır. Efsane, destan, tarih, dil ve edebiyattaki ortaklıkları göstermek için ilmî çalışmalar yapmak bu yollardan biridir. Aynı amaçla sanat çalışmaları yapmak da bir yoldur. Tek tek insanlarla konuşarak onlarda birlik bilincini oluşturmaya çalışmak da bir yoldur. Yazılar yazmak, yazılı ve görüntülü iletişim araçlarında faaliyette bulunmak, bu amaca yönelik sivil toplum kuruluşları meydana getirmek ve onlar içinde yer almak… Daha fazla ayrıntıya girmek gerektiğini sanmıyorum. Bu amaçla yapılacak her türlü faaliyet, Türk birliği için çalışmak demektir.
Bütün bu faaliyetler iyi ve kutsaldır. Ancak en başta uyulması gereken bir şart vardır: Mevcut durumu doğru bilmek, doğru tespit etmek. Doğru bilgiye dayanmayan hareketler, amaca fayda vermek yerine zarara yol açabilir. Hiçbir şey abartılmadan her şey doğru bilinmelidir. Bütün olgular, sebepleriyle birlikte doğru tespit edilmelidir. Doğru ve sağlam bilgilerden hareket edilerek amaca doğru yürünmelidir.
Bugün için bilinmesi gereken doğrulardan biri, bizim Türk dediğimiz topluluklardan birçoğunun veya o topluluklar içindeki insanlardan birçoğunun kendilerini Türk bilmedikleridir. Aynı şekilde dillerini de Türkçe olarak adlandırmadıklarıdır. Onlar, kendilerinin ve dillerinin bizimle aynı kökten geldiğini biliyorlar, fakat artık ayrı olduklarını düşünüyorlar.
Elbette sadece bu bilgiyle yetinmek doğru değildir. Neden kendilerini ve dillerini öyle biliyorlar? Bu sorunun da cevabını araştırmalı ve sebebini bilmeliyiz. Bunun için, yakın dönemlere kadar onların da genel adlarının Türk, dillerinin adlarının Türkçe olduğunu, durumun başka devletlerin bağımlılığı altına girdikten sonra değiştiğini onlara tarihî delillere dayanarak ve sabırla anlatmamız gerekir.
Özbek, Türkmen, Kazak, Kırgız, Tatar, Başkurt kimlikleri uydurma kimlikler değildir. Bu kimlikleri kullanmakta sorun yoktur. Önemli olan, Türk üst kimliğinin unutulmuş veya hâkim güçler tarafından unutturulmuş olmasıdır. Onlara hatırlatmamız gereken, üst kimlik adlarının Türk olduğudur.
Hâkim güç, Türk adını sadece Türkiye Türklerine, Türkçe adını da Türkiye Türklerinin dillerine inhisar ettirerek kardeşlerimizde yanlış bir imaj oluşturmuştur. Bunun, hâkim güç tarafından zihinlere yerleştirilmiş bir bilgi olduğunu onlara yumuşak ve ikna edici bir dille anlatmamız gerekir.
Özbek, Türkmen, Uygur, Kazak ve diğer kardeşlerimize Türk olduklarını anlatmaya çalışmak bir zorlama değildir. Ortak Latin alfabesinde birleşmek gerektiğini anlatmaya çalışmak nasıl zorlama değilse Türk olduklarını anlatmaya çalışmak da zorlama değildir.
Tabii ki usul ve üslup çok önemlidir. Hiç kimseye zorla bir şeyi kabul ettirmek yetkisine sahip değiliz. Yumuşak bir üslupla, delilleri ortaya koyarak karşımızdakini ikna etmeye çalışmalıyız.
Zaman da önemlidir. Yüz yılların tortusu, on yılda, yirmi yılda giderilemez. 20-25 yılda olmadı diye “bu iş olmaz” yargısına varmak da doğru değildir. Azerbaycan, özellikle Güney Azerbaycan’daki kardeşlerimizin artık kendilerini Türk kabul ettiklerini, hatta Azeri sözüne öfkelendiklerini görüyoruz. O hâlde “olmaz” diye bir şey yoktur. Ülküler, çetin ve zorlu uğraşlardan sonra gerçekleşebilen kutsal dileklerdir.
*
Uygur Türk’ünü asimile etmeye çalışan; yer altı ve yer üstü zengin Doğu Türkistan Topraklarını kendi lehine işletmeye çalışan Çin devletiyle; bu devlete bağımlı Uygur Türk’ünün bağımsızlığı için verebileceğin mücadelede bu devlet kadar güçlü olmak zorunluluğu ortada durururken ; ekonomik gücüyle Türk Birliği adına çalışmak geleceğe hâkim Türk Birliğinin sağlanmasıyla mümkün olacaktır.
A.Kemal GÜL
( 20.Aralık.2022)
Please follow and like us:
Geçmişten
1 Aralık 2024
27 Kasım 2024
29 Ekim 2024