A.Kemal GÜL
İçinde bulunduğu bu haliyle despotların yönettiği İslam ülkelerinde, Kur’an’ın kendisine indiği ahlak peygamberi Hz. Muhammet’in ruhunun huzurlu ve rahat olması mümkün değildir.
Ahlak Peygamberi Hz. Muhammed, peygamberliğinin yanı sıra kurduğu bir Site Devletinin de başkanıydı. Diğer adıyla ‘’Medine Şehir Devleti’’
Ancak bu başkanlık despotizme açık bir başkanlık değildi.
İslam’ın şeriat adı altında uygulamada ön gördüğü vaz geçilemez üç kavram ‘’şura/ istişare/meşveret( ortak akıl ),Adalet ve Liyakat( işin ehline verilmesi)’’kavramları temel anayasa hükmüydü.
Ahlak Peygamberinin ve arkasından gelen Hülefa-i Raşidin döneminin devleti yönetiminde bu üç kavramın layıkıyla işletildiğini görmekteyiz.
Bahse konu bu üç kavramın çağdaş dünyamızdaki karşılığı ‘’Hukukun Üstünlüğünü esas alan Demokratik Parlamenter Sistemdir’’.Bu çağdaş yönetim biçimi aynı zamanda ‘’Laik Sistemi’’( Fikir ve İnanç Özgürlüğü) esas alır ve İslam Diniyle ters düşmez. Kur’an’ın ifadesiyle ‘’dinde zorlama yoktur’’,’’Senin dinin sana, benim dinim bana’’vurgusu yapılır.
Ve ahlak peygamberine gelen ilk ayet ‘’Oku, Allah’ın adıyla oku…’’ der ve devam eder… Eğer Kur’an’ın indiği İslam Âlemi gelen ayetlerin şuuruna vakıf olsaydı, ahlak Peygamberinin yaşadığı toplumunda verdiği nitelikli kavganın önemine vakıf olabilseydi, çağdaş medeniyetlerin öncüsü olmalıydı. ABD den daha önce Aya çıkmış olmalıydı. Uzay istasyonlarını kurmuş olmalıydı. Muasır medeniyetin diğer adıyla İslam’ın öngördüğü medeniyetin öncüsü İslam Ülkeleri olmalıydı…
*
Büyük çoğunluğu din eksenli düşünen bir kısım İslam Ülkelerinde durum ne?
Kurgulanmış dış güdümlü bir siyasi yapı, Kur’an dan koparılmış çakma bir din, tarihinden koparılmış ve milli hassasiyetlerini yitirmiş bir millet oluşturma çapası ön şart olunca;
Mezhep çatışmaları uğruna yüzlerce insanı çöl kumlarına yatırarak kurşuna dizen sözde “cihatçı” militanlar!!!
“Alevi misin Sünni misin” sorusunun ardından kurbanlara aman vermeden, gencecik insanları kurşuna dizen ve ardından zafer çığlıkları atan IŞİD türevi “mücahit”leri… Öne çıkar.
*
Bir de şöhret-rant uğruna zırvalayan, fetva verircesine kin tohumları saçan sözde alim kılıklılar var ki, son yıllarda Müslümanları en çok yaralayanlar da onlar… Hem de IŞİD kafası kadar zarar veren yobazlar!!!
*
Konu İslam’ı milletin gözünden düşürmekse, Mısır El Ezher’ciliği nasıl IŞİD ve türevlerine karşı sessiz ve çaresizse bizim Diyanet de yerli takiye fetvacılarına karşı o kadar boynu büküklere ne dersiniz?
Fetvacılarımıza bakın?.. Beyinlerindeki pornoculuk zehrinden kurtulamayan zevat ne hakla erozyona uğratmaya çalışıyor toplumun temiz inançlarını?..
*
Nasıl oluyorsa Diyanet Başkanlığının sessizliğinden yararlanan türedi bir kısım ilahiyatçıların yorumlarından dinin arındırılması gerekir kanaatindeyim.
–Bu zavallı bilgiçlerin, zihniyetlerini bel altından bel üstüne taşımaları gerekir.
–Bu çağ dışı bilgiçlerin, asansörde halvetle ilgilenmek yerine hak, hukuk, adaletle beyinlerini yormaları gerekir.
–Bu megaloman bilgiçlerin, erkek egemen bakışla kadınlara çerçeveler çizmek yerine biraz da kadın egemen bakışa öncülük vermeleri gerekir.
–Bu sözde bilgiçlerin, cinsellik diye tutturma yerine yetim hakkına, kamu hakkına, hayvan hakkına, çevre hakkına öncelik vermeleri gerekir.
–Bu zihniyeti karmaşık bilgiçlerin, kadın dövmenin inceliklerine kafa yordukları kadar kadın istismarına kafalarını yormaları gerekir.
–Bu sözde bilgiç beyinlerin, İslam’ı alay konusu haline getiren çağın idrakine uzak meseleleri bırakıp çağın idrakine uygun meselelerle beyinlerini yormaları gerekir.
*
Örnekleri çoğaltmaya gerek yok… Körfez Savaşı’nın ardından “Arap Baharı” tiyatrosunun Müslümanları birbirine düşürmesi için sözde “din” adına piyasaya sürülen “şeriatçı” kılıklı bağnazlar İslam’a ve Müslümanlara ne kadar zarar verdiyse, “molla-medrese-mürit-rant” tezgahının ikiyüzlü tüccarları da o kadar zarar veriyor işte…
*
Bu utanç verici sürece nasıl geldik?
1980 yılındaki askeri darbenin hemen ardından “sağcı’lığı ve “solcu”luğu ezmek için geliştirilen muhafazakâr siyaset anlayışı ne yazık ki önce dinciliği, sonra bağnazlığı ardından da sözde şeriatçılığı hortlattı… Ve ne yazık ki Hizbullah’tan İslami Hareket’e kadar radikal dinciliği de!!!
Dikkat ediniz; dün ya da bugünlerde piyasada “molla, şeyh, efendi” ya da sözde “üst ad”lığın çevresinde oluşturulan bağnazlık çemberi o tarihten günümüze “gaflet- dalalet ve hatta hıyanet”le de dayatılan karanlık bir stratejinin ürünüdür…
Bu siyaset sistemi, tarikatçılıktan-cemaatçilikten beslendiği için kimi “hoca” takımının çevrelerinde oluşturdukları “mürit” zinciri bir süre sonra öylesine büyüdü ki, nihayetinde kendi devasa ekonomisini yaratmakta da gecikmedi…
Birkaç kere düşünün. Halifelik döneminde adaletiyle ün yapmış Hz. Ömer, din adına soygunun legalleştiğini ve doğru söyleyenin de dokuz köyden kovulduğunu görseydi, kimlerin yüzüne tükürürdü acaba?
A.Kemal GÜL
(Nisan-2022)