Av. Mustafa ÖZKURT
Aydın, Bilgisini paylaşan adamdır. MÖ.
Bu gün farklı şeyler yazarak dışı bırakıp içe dönmek istedim. İnsanın bedensel ve ruhsal yaratılışında sükûnet vardır. İlk insanlar çekirdek topluluklarda hayatlarını devam ettirirken üç temel kaygıları vardı. Bunlar beslenme, barınma ve çoğalma (üreme) idi. Her canlı gibi insanda hayatını devam ettirebilmesi için öncelikle beslenmeye ihtiyaç duyar. Bunu temin ettikten sonra güvenli bir ortamda barınma ve ardından da neslini devam ettirme güdüsü gelir. İnsanoğlu için bir aile kurarak çoğalma ihtiyacı onlar için aynı zamanda bir nevi güvenlik ve geleceklerinin teminatı mahiyetindeydi. Basit topluluk hayatında insanın fazla kaygıları olmadığından gerek bedenen ve gerekse ruhsal olarak dingin yaşamaktaydılar.
Ancak zaman içinde basit topluktan karmaşık ve homojen topluma geçen bireyin kaygıları da buna paralel olarak arttı.
Temel ihtiyaçlarının yanında tali ihtiyaçları hızla çeşitlilik kazandı ve üst sıralarda yerini aldı. Barınağında huzurlu yaşayan insanoğlu bununla yetinmedi, tek odalı barınma yerine çok odalı, çok odalı yerleşim yerine çok katlı yapılara doymak bilmez bir iştahla yöneldi. Bunları gelişmişlik adına yaparken de kaygıları da gittikçe arttı. Artan kaygılar onu mutsuz kıldı.
Dini söylemde buna şükürsüzlük denildi. İnsanoğlu ihtiyacından fazla şeylere sahip olmaya kalktı. Böylece geçmişteki sükûnetli hayatıyla ilk bağlarını kopardı. Öyle ki yükseklere bin bir zahmetle yaptığı değirmen taşı elinden kaydığında altında ezilmemek için ondan daha hızlı koşmaya başladı. Zaman ve mekâna bilinçsizce sıkışmış olan insan, bir müddet sonra zamanının tükendiğini gördü. Bunun adına ihtirasın sonu denildi. İhtirasının esiri olan insan da huzur ve sükûndan uzaklaştı. Bu bir sebep, sonuç ilişkisiydi.
İhtiraslar doymak bilmeyince insanoğlu ne kadar mal mülk sahibi olsa da hep fakir kaldı. Akıllı insanlar sebep ve sonuç ilişkisini bilen ve ona göre zamanı planlayarak yaşayanlardır. Zamana en fazla değer vermesi gerekenler Müslümanlardır. Müslümanlar zamanı yıllara göre planlamaktan evvel bir günü beşe bölerek planlarlar. Bununla ruh ve beden dengesini sağlarlar. Bu onlar için olması gerekendir. Ancak çağımızda insan sakin yaradılışına karşı koyarak hızlı yaşamaya zorlanmaktadır. Bu durum onun ruhsal yapısında ve sağlığında olumsuz etkilerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Hızlı yaşamaya zorlanan insan kendisine ayıracak zaman bulamadığından kendini dinleyemez ve sürekli gizli veya açık kaygı duyarak huzursuz olur. Bu huzursuzluk kendisinden başlayarak çevresine de yayılır. Bir parkta, bahçede, güzel manzarası olan yerde bu güzellikleri görebilmek için ruh ve beden huzuruna ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı mutasavvıflar “Güzel bakmak sevaptır” şeklinde ifade etmişlerdir. İnsan ilişkilerinde de “hüsnü niyet” ilkesini bu nedenle ön plana çıkarmışlardır.
Fiil ve davranışlarda hüsnü niyetli olmak çevreyle alakalı görünse de temelde insanın doğrudan doğruya kendisine karşı yaptığı veya yapmadığı şeylerdir. İnsan penceresinden bakıldığında kâinatı yaratan Allah, bu yaratılışta özelde insanı merkeze almış her şeyi onun etrafında örümceğin ipek ağları gibi örmüştür. İnsanın etrafında örülen bu zarif ağın asıl olanı onu muhafaza etmektir. Biz kavramasak ta her yanlış içinde mutlaka bir doğru taşır. Eğri çizilen bir çizgide, bir miktarda olsa doğru vardır. Önemli olan güzel bakıp bu eğride doğruyu da görebilmektir.
Hâkim önüne gelen bir olayda yargılama yapıp sonuçta hüküm kurarken bir suç fiilinde sanık lehine olacak hususları da gözetmesi bundandır.Sözün özü, zamanın insanı kendisine yeteri kadar zaman ayıramadığı yani kendini dinleyemediği için devamlı huzursuz olmaya mahkûm olmaktadır. Huzurlu günler dileğiyle hoşça kalınız. Ocak 2022