Yazan: Ahmet Çelik,
Düşünce hayatımızda, düşüncede milli fikir sahibi olmak bir erdemdir. Türk milliyetçiliği fikrinin kuvveden fiile geçmesi yani fikri düşüncenin yanında fiili millyetçiliğe de ihtiyacı vardır.
Japonlar der ki: “Eylem var fikir yoksa o hareket anarşidir. Fikir var eylem yoksa o fikir ölüdür. Eğer fikir var, fiil ve eylem de varsa o fikir hayat bulur. Topluma ve millete yol gösterir, hayat tarzı olur.”
Türk milliyetçiliği fikri bu milletin kurtuluş reçetesidir. Ancak bu reçetenin kurtuluşumuza ilaç olması için fiili milliyetçilik gereklidir. Şuan Türk milletinin ve gençlerimizin maddi ve manevi hayatını geliştirecek olan ihtiyaç; Türk milliyetçiliği fikrinin toplumsal hayatımızda ilim ve irfanımızda hakim unsur olmasına bağlıdır. Hayatın iki gayesi vardır; biri metafizik, diğeri ise fiziktir. Yani biri din, diğeri ilim; nasıl ki insanı iki unsur oluşturuyorsa. Nedir bu unsurlar: Biri beyin, ki ilmi temsil eder; diğeri vicdandır, ki bu da dini temsil eder. Beyinle vicdanın uyumundan-akordundan medeniyetler doğar. Yüksek medeniyetleri de ancak beyni hür, vicdanı hür insanlar kurar.
Einstein diyor ki; “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır”. Eğer büyük Rus yazar Dosteyevski koyu bir Ortodoks olmasaydı “Suç ve Ceza”yı yazamazdı. Sheakespeare koyu bir Katolik olmasaydı Sheakespeare olamaz, ünlü sahne eserlerini yazamazdı. Eğer Mimar Sinan 49 yaşında başladığı mimarlığa koyu bir mümin olmasaydı kendi gök kubbemizin altına Süleymaniyeler, Selimiyeler dikilmezdi. Eğer Murat oğlu Sultan Mehmet 21 yaşında yedi yabancı dili iyi konuşmasına rağmen koyu bir imanla Hz. Muhammed(a.s.)’in “İstanbul muhakkak feth olacaktır. Onu fetheden asker ne güzel askerdir, onun kumandanı ne güzel kumandandır.” Hadis-i şeriflerine inanmasaydı, genç sultan Fatih olamaz, çağ açıp çağ kapayamazdı. “İlim Çin’de de olsa gidip alınız” , ”Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” diyen alimin mürekkebini şehit kanıyla denk tutan ve ilk emri “oku” olan İslam dini elbet yüksek medeniyetler kuracaktı. Bizim medeniyetimizin zirvesi olan ve dünyaya Türk Yüzyılı adını veren 16.yy’da İstanbul’daki Fatih Medresesinde 521 tıp kitabı vardı. Aynı dönemde İngiltere’de Sorbonne Üniversitesi’ndeki tıp kitaplarının sayısı 13’tü ve bunların altısı bizden tercümeydi.
Nasıl yüksek dağlardan çöllere doğru sert rüzgâr eserse yüksek medeniyetlerden geri kalmış medeniyetlere de rüzgârlar eser; bunlara gümrük duvarları koyamazsınız. Uydudan yayına, internete gümrükle sınır koyamazsınız. Ancak kuracağınız yüksek medeniyetlerle karşı durabilirsiniz. Nasıl şimdi nescafe içmek modaysa daha bundan 100 yıl önce de batıda Türk kahvesi içmek modaydı. Acı Türk kahvesini Avrupalılara içmeye özendiren, merak uyandıran etken, şarktan esen güçlü rüzgâr Türk-İslam Medeniyetiydi.
Bu medeniyetin yeniden ihyasını sağlayacak kudret bu milletin “damarlarındaki asil kanda” ve gönlündeki ilahi kelimetullah aşkındaki Türkün cihan hakimiyeti mefkuresinde mevcuttur. Bunun için “Milli Şuur” hamlesinin alevlenmesi gerekmektedir. Biz yazılarımızda olaylara “Milli Şuur” açısından bakıp değerlendireceğiz.
Ahmet ÇELIK