İNSAN VE BİLİNMEZİ (4) KAVRAMLAR VE GERÇEKLER
Av. Mustafa ÖZKURT
Kelimeler yalnız başlarına ruhsuz ve manasız olup, ancak onlara belleğimizde yüklenen kavramalarla canlanan duygu, düşünce ve durum gibi hususları belirleyen hece ve hece guruplarıdır.Belleğimizde kavram haline gelmemiş kelimeler, bize bir şey ifade etmez. Kavramlar ruh ve fikir dünyamızın temel taşlarıdır. Kelime ve sembollerin zihnimizde oluşturduğu belirli bir varlığın veya fikrin özelliklerini bir araya getirmek suretiyle kavramlar oluşur. Varlık ve olayların özellikleri herkes tarafından aynı manada algılanması halinde karşımıza kavram olarak çıkar.Kavramlar tarihten gelen bir geçmişe sahiptirler. Hemen rastgele ortaya çıkmazlar. Zamana ve mekânaihtiyaç duyarlar.Kelimelerin bir kavramı oluşturabilmesin temel şartı, onun herkes tarafından aynı manada algılanmasıdır. Aksi halde kavram kargaşası denen olguyla karşılaşırız. Kimse kimseyi anlamaz hale gelir.Kavram kargaşasının en belirgin özelliği istismara açık olmasıdır. Bundan en çok lafazanlar ve politikacılar yarar sağlar.Son zamanlarda sıklıkla görüp yadırgadığımız hususlardan biride, kavramların içinin boşaltılarak ve sonrasında da işimize gelen gerçek olmayan manalar ona yüklüyoruz olmamızdır. Bu durum ruh ve fikir dünyamızda telafisi imkânsız sakıncalar yaratırken, birbirimizi anlayıp, iletişim kurmamızda da sıkıntı çekmekteyiz. İşin acıtıcı tarafı İçi boşaltılan kavramların çoğu, insanı insan yapan temel değerlerle ilgili olmasıdır. Oysa bu değerler hayatın yüksek değerleri olup, bünyesinde etik ve estetiği taşırlar. Bu bağlamda en fazla zarar görenlerin başında dini ve milli terimler gelmektedir. Değerlerle, kıymetlerin hızla yer değiştirdiği kaygan zemini olan günümüzde, kavramlara önem vermek gerekir. Onları sağlam zemine yerleştirmek, geleceğe aktarılacak kültür mirasımıza katkı sağlayacaktır. Kelime ve dolayısıyla kavram zengini olan insanlar gerek iç ve gerekse dış dünyayı daha iyi tahlil edebilirler. Teknolojiye gözleri kapamak doğru olmayacağı gibi, teknolojik gelişmelerin baş döndürücü ilerlemesinde yeni kavramlar zihnimizde yerini almaya başlayacağı da bir gerçektir. Bunlar olurken yeni yetişen nesle geçmişten gelen değer silsilelerini belletmemiz her geçen gün zorlaşmaktadır.Kendime şu soruyu soruyorum. Biz nereye gidiyoruz’. Aslında bir yerlere gitmek tabiî ve gereklidir. Ancak önemini vurgulamak istediğimiz bir yerlere giderken, savrulmamaya dikkat etmeliyiz.Sevmediğim beylik laflardan biri “şimdi zaman değişti ” lafıdır. Aslıda dün olduğu gibi bu günde gün doğudan doğup, batıda batmaktadır. Değişen sadece insanların davranış ve düşünüş şeklidir.Sorumlu zaman değil, bunun öznesi olan insandır.Yaşları şimdilerde altmışın üstünde olan pınarın ilk fışkırdığı yerden beslenmiş Ülkücüler,torunlarımızı göz önüne getirerek, gelecek adına endişe duymaktayız. Eskiden düşman sokaktaydı. Kontrolü kolaydı. Şimdi ise düşman evlerin içine kendi ellerimizle girdi. Televizyon, bilgisayar, cep telefonu olarak karşımıza çıktı. Bunlarla mücadele etmek daha fazla beceriyi gerektirir oldu. Bir şeyler kaybettiğimizin farkındayız. Kayıplarımızın başında nezaket gelmektedir. Nezaket bünyesinde derin bir düşünce silsilesini barındırır. Nezaketli, kibar ve anlayışlı olmak için belli bir eğitim ve dolayısıyla kültürel alt yapıya ihtiyaç vardır. Bu kültürden kopan nesillerden nezaket beklenemez.Şimdilerde mekaniğe bağlanmış gibi teknolojinin verileri kullanılırken hiyeroglif yazısı gibi şekilleri ifade olarak kullanmaya başladık. İnsanın ruh dünyasını ifade edecek kelimeler yerine emoji denen şekillerle kendini ifade eden bir nesil, gerçek duygu ve düşüncelerini karşısındakine nasıl anlatabilir. Bir şiirdeki veya manideki duygu dolu yükler nasıl aktarılır.Türk Milleti kendine has doğu kültürü içinde yüzlerce yıldan bu yana, süzerek getirdiği birikimleri taşır. Bu nedenle birkaç yüz yıldır Batı kültürüne yaklaşmaya çalışmamız bir sonuç vermemiştir. Bunda kan, ırk vesaire söylense de temelde ruhen farklılık vardır. Batının masalları, hikâye ve fıkraları bize yavan gelmektedir. Bir örnekle açıklamak gerekirse; “İki olgun domates otobanda giderken, birinin üstünden araba geçer. Diğeri dönüp ona bakarak – a ketçaba bak der.” Bu ve benzeri fıkralar Batılı bir insanı kahkaha ile güldürürken, Türk insanı bunu anlamsız bulur. Çünkü biz göre içinde ruh yoktur. Yani insanı derinden düşündürecek (tefekkür) yoktur. Sağlıcakla kalın.Av. Mustafa ÖZKURT