Bu başlıktaki ifadenin anlamı ve derinliğinin çok ilgi çektiğini görüyor ve biliyorum. Neden bu kadar rahat bir şekilde bildiğimi söyleyebilirim? Çünkü bu ifadenin geçtiği her ortamda dikkatler bu noktaya odaklanıyor. Gerek yaptığım konuşmalarda gerekse yazdığım yazılarda gelen sorulardan konunun ne kadar ilgi çektiğini görüyorum.
ATATÜRK adına hareket etmek, ATATÜRK’Ü anlatmak gibi konularda O Büyük Başbuğ’un vefatından sonra bir kesim tamamen ters ve doğru olmayan bir ATATÜRK anlatmak gibi bir gayret içerisinde olmuşlardır.
Hemen parantez içi belirtmeliyim ki; herhangi bir partiyi, kurumu hedef alarak bu görüşlerimi ve tespitlerimi ortaya koyuyor değilim. Ancak şunu da eklemeliyim; bugüne kadar hem bir takım gelişmeleri beklemek adına, hem de toplumsal anlamda hazmetmek zamanını gözlemlemek adına artık bugünü tercih etmek gerektiğine inandığım için söylüyor ve yazıyorum. Elbette bu konu, yani zamanlama konusu tartışılabilir, burası ayrı bir durum.
Gizlenen ATATÜRK ifadesinin delilini en açık bir şekilde gösterebiliriz derken şunu kastediyorum: ATATÜRK’ÜN ortaya koyduğu ilkeler temel olarak altı tanedir. Aslında, bu altı ilke konusu da ayrı bir tartışma konusu olarak düşünülebilir ve değerlendirilebilir. Ama, somut bir delil ortaya koymak için bu altı ilke işini ele alıyorum. Altı ilke dediğimiz zaman ilk aklımıza gelen, daha doğrusu, ATATÜRK’TEN sonra ezberimize yerleştirilen LAİKLİK ilkesidir. Bu yaklaşım doğru değildir.
Aslında olması gereken bu altı ilkenin hepsini aynı ölçüde görmek, değerlendirmek gerektir. Çünkü şu ilke şunlardan üstündür gibi bir sıralama yoktur. Yani, ilkeler arası hiyerarşik yapılanma ve anlatım yoktur. Daha da önemlisi, her ilke aynı değerde olduğuna göre herhangi birini ayırmak, çıkartmak, yok saymak, geriye atmak, gizlemek gibi bir durumda olmamalıyız, olmamalı idik. Oysa ülkemizde siyasal ve toplumsal gelişmeleri iyi takip ettiğimizde, doğru değerlendirmeler yaptığımızda bu altı ilke arasında çok ciddi anlamda bir farklılaştırma olduğunu en azından bir kesim için çok rahatça gözlemleyebiliyoruz.
Çok açık bir şekilde Altı ilke hakkında bakın nasıl düşünüyorum. Yani kişisel düşüncemi beyan ediyorum.
Hadi Laiklikten başlayalım. Kesinlikle doğru bir ilkedir ve hiç tereddüt etmeden altını imzalıyor ve kabul ediyorum. Laikliğin olmazsa olmaz olduğunu kesinlikle kabul ediyorum.
Cumhuriyetçilik ilkesini tartışmaya bile açmanın gereği yoktur. Bir Tarihçi olarak söyleyebilirim ki; tarih zaten Cumhuriyet ilân etmeyi dayatmıştır ve kaçınılmaz kılmıştır.
İnkılapçılık ilkesi vazgeçilemez ve reddedilemez bir ilkedir. Bu konuda bir takım kelime kullanma farklılıklarını da yok sayarak bu tespiti yapıyorum. Yani, Devrimcilik söylemi de aynı anlamda kullanıldıktan sonra kabul edilemez bulmuyorum. Ama ben, değişim ve dönüşüm demeyi tercih ediyorum.
Devletçilik, daha çok ekonomik anlamda kullanılmak gibi içerik taşımasına rağmen, Devletçilik zaten tartışılacak bir kavram ve ilke değildir. Milliyetçi olmanın en temel kurallarından biri de Devletçi olmaktır.
Halkçılık ilkesi, bugün Anayasa’nın 10. Maddesinde açıklamasını bulmaktadır ve bir Hukukçu gözüyle söylemeliyim ki; çok doğru bir madde olarak Anayasa’ya konulmuştur. Ancak, bunu Anayasa’nın 66. Maddesi ile tamamlayarak düşünüp bu gerçeğin kabulünün şart olduğunu görmeliyiz.
“Anayasa’nın 10. Maddesi: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” İşte bu Halkçılıktır.
Eveeet! Geldik, altı ilkenin diğer birine. Bilerek bu ilkeyi geriye bıraktım. Nedir o ilke? Milliyetçilik! Peki, hangi milletin milliyetçiliğinden bahsediyor Büyük ATATÜRK? Elbette Türk Milletinin Milliyetçiliğinden! Öyle değil mi? “Anayasa’nın 66. Maddesi: Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür.” İşte bu da Milliyetçiliktir.
Şimdi soruyorum: Bu altı ilkeye birden ve hiç birini birbirinden ayırmadan sahiplenmemek için kim, hangi gerekçeyi ileri sürebilir? Bağımsız Türkiye istemek Milliyetçilik değil midir? Milliyetçi olmak Bağımsızlık istemek değil midir?
Acaba, bu altı ilkeye Büyük ATATÜRK’ÜN vefatından itibaren aynı ölçülerde sahiplenilse idi toplumun ve ülkenin bugün geldiği şartlar daha farklı olmaz mı idi? Hatta, hâlâ da farklı olmaz mı?
Kim ve kimler, neden ve nasıl bu durumu gizledi ve hatta gizleyebildi acaba?