Av.MustafaÖZKURT “Yurtta sulh, cihanda sulh”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Birinci Dünya Savaşından kısa denilecek bir zaman sonrasında, Avrupa’da İkinci Dünya Savaşına dönüşecek gelişmeleri önceden sezen Atatürk 20 Nisan 1931’de Türk Milletine ileride yol gösterici olacak “Yurtta sulh, cihanda sulh” hedefini ortaya koymuştu. Yurtta ve dünyada barış istemek her siyaset ve devlet adamının tercihi olmalıdır. Ancak bu basireti gösterecek devlet adamlarının sayısı yok denecek kadar azdır. Mustafa Kemal’i bir lider olarak “ATATÜRK” yapan, içinden geçtiği askeri, siyasi ve ekonomik şartları doğru tahlil etme yeteneği olmuştur. Gerçek devlet adamları ve liderlerin esas değeri yaşadığı dönemde değil zaman içinde günah ve sevaplarıyla tarihe mal olunca değerlendirilir. Devlet idaresinde söz sahibi olanlar, gücü elinde bulundurduğu yaşadığı zamanda, onun hakkında iyi sözler söylenmesi, dalkavukluktan başka bir şey olmaz. Devlet adamlarını doğru yere oturtabilmek için, söylemlerinden ziyade eylemlerinin zaman içindeki olumlu veya olumsuz etkilerine bakmak gerekir. Yüz yıl sonra hala Atatürk Türk Milleti tarafından seviliyorsa bu onun eylem ve söylemlerinin doğru ve yerindeliğini gösterir. Atatürk yurtta ve dünyada barış isterken “Hazır ol cenge eğer ister isen sulh ü salah” kuralını bir kenara bırakmış değildir. Atatürk birçok savaş ve çatışmalar içinden geldiği gibi tarih şuuruna sahip olması nedeniyle de “barışın namlunun ucunda” olduğunu bilen bir kimsedir. Ona göre güçlü bir silahlı kuvvet ve ekonomisi olmayan bir devletin barışla buluşması mümkün değildir. Atatürk yurtta ve dünyada barış istemesinin yolunun ilk düsturunun akıllı bir siyasetten geçtiğini bilmekteydi. Yurtta sulve cihanda sulh’un ilke olarak ülke menfaatlerinin öncelikle barışla sağlanacağı savaş ve çatışmaların yıkıcı etkileri nedeniyle en son başvurulacak olması anlamındadır. Devletler gerçek kişi “insanlar” tarafından sevk ve idare edilir. Onların akıl ve hisleri devlet idaresine yansır. Bütün bunlara karşı tarih denen bilim dalı bize devletlerarasındaki münasebetlerde bir takım ilkelerin olduğunu gösterir. Bu ilkelerden temel olanları özetle şöyle sıralayabiliriz.
“Devletlerarasındaki temel ilişkinin ortak paydası milli menfaatlerdir.” Soyut bir kavram olan milli menfaati somut hale getiren milli hedeflerin varlığıdır. Milli menfaatleri örtüştüğü sürece birbirine dost, menfaatleri çatıştığı anda da dostluklar bozulur. Milli hedeflere ancak milli güçlerle ulaşıla bilinir. Yurtta sulh ve cihanda sulh ilkesi milletin huzur, güven ve refahı için ön şarttır. Bunu sağlamanın yolu da yedekte tutulan milli güçlerden geçer. Barış olmadan toplum her yönden gelişemez. Devletler asasındaki ilişkilerde menfaatlerden taviz vermeden başarı elde etmenin yolu akıllı siyasetten geçer. Buna liyakatli kadroların işidir. Hiçbir devlet diğer devletin karakaşına, kara gözüne âşık değildir. Menfaatleri gereği gizli veya açıktan birbirinin gözünü oylama çalışırlar. “Yurtta sulh ve cihanda sulh” göz oymadan, gözü oydurmadan milli menfaatleri temin etmek demektir. Atatürk’ün bu sözü böyle anlaşılmalıdır.
“Devletlerarasında daimi dostluk veya düşmanlık olmaz.“ Bu gün milli menfaatleri çakışan devletlerarasında düşmanlık varken, yarın milli menfaatler örtüştüğünde aradaki düşmanlıklar buzdolabına kaldırılır. O süre zarfında müştereklik oluşur. Tarih bize devletler arsında din, dil, soy ve tarih birliği olmasına karşılık her birinin milli menfaati farklı olduğundan bunlar arasında çatışma ve savaşmışların olduğunu göstermektedir. Milli menfaat günü birlik uygulanacak bir durum olmayıp, yakın ve uzak geleceği de hesaba katarak planlamayla ortaya çıkar. Osmanlılarla, Akkoyunluların savaşı, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaşta İran’ın Ermenilere yardımları bize bu konuda fikir vermektedir.
“Devletlerarasında müttefiklik vardır. “ Belli bir amaçla bir araya gelen devletlerarasında dost görünmesine müttefiklik deriz. Amaç hasıl olunca herkes kendi köyüne döner.
“Savaş ve çatışmanın nedeni menfaattir.” Tarih şuuru (tarihi doğru okuma becerisi) bize savaş ve çatışmaların temel sebebinin menfaat çatışması olduğu her zaman gösterir. Homeros’un romantik bir şekilde aktardığı Truva Savaşının nedeni güzel Helen ile yakışıklı Paris değildir. Yunanlılarla, Truvalıların ekonomik nedene dayalı koloni elde etme mücadelesinin sonucu idi. Temel neden menfaat çatışmasıydı. Dün böyle idi bu günde böyledir. Rusya hakkında söylenecekleri ayrı tutarak, bu gün yaşanan Ukrayna, Rusya savaşı ABD ve İngiltere’nin AB ve Nato ülkelerinin kendilerinden uzaklaşmasını önlemek için bir hedef düşman yaratmak istemelerinden kaynaklanmıştır. Burada ABD ve İngiltere kendi canları yanmadan, bir taşla birden fazla kuş vurmayı amaçlamıştır. Bununla AB ordusunun kurulması ve AB silah sanayisinin oluşumu engellenmek istenmiştir. Diğer bir ifadeyle işin arkasında ABD’nin Nato ve AB ülkelerini sömürmeye devam etme politikası yatmaktadır. İnsan hakları, demokrasi, bağımsızlık vs. bunlar kulağa hoş gelen propagandalar olup, asıl niyeti gizlemekten başka bir şey değildir. Sonuç olarak devletlerarasındaki bütün ilişkilerin temeli milli menfaattir. Bu milli menfaatte duygusallığa yer yoktur.
Selam ve saygılarımla
Av. Mustafa ÖZKURT