Halide SAVAŞ (Tekirdağ Aydınlar Ocağı)
1993 yılında BM tarafından kabul edilen Dünya Su Günü, dünyada 2.2 milyar insanın güvenli içme suyuna erişim hakkı bulunmadığı bir ortamda kutlanmaktadır.
Dünyanın su kaynakları açısından sorunlu bir bölgesinde olan ülkemizde de 2050 yıllarından sonra ciddi anlamda bir su sorunu yaşanacağı öngörülmektedir.
İklim değişikliği sonucu Türkiye genelinde Doğu Karadeniz hariç 2050’den itibaren yıllık yağış miktarlarında ciddi azalmalar beklenmektedir. Bugün 1350 metreküp olan kişi başı yıllık su potansiyelinin 2030-2040 yıllarından itibaren 700 metreküpe kadar gerileyeceği tahmin edilmektedir.
Kişi başı su potansiyeli 2000 metreküpün altındaki ülkeler “su azlığı”, 1000 metreküpün altındaki ülkeler ise “su fakirliği” çeken ülke olarak tanımlanmaktadır. Türkiye bugün bile su azlığı çeken ülkeler sınıfındadır.
Hızla su kaynaklarının kirlendiği ülkemizde Doğu Karadeniz, Fırat ve Akdeniz’deki havzalar hariç bütün akarsular ciddi anlamda kirlenmiştir. Gediz, Sakarya, Kızılırmak, Menderes ve Ergene nehirlerinin suları arıtılamayacak kadar kirlidir. Yerüstü ve yer altı su potansiyelimizin tüketim hızı, kirlenme hızı ve nüfus artışı dikkate alındığında mevcut kaynakların en fazla 2055 yılına kadar yeterli olacağı anlaşılmaktadır.
Su yönetiminin başarısızlığı, temiz su kaynaklarının hızla azalması ve kirlenmesi ambalajlı su sektörünü yaratmış, ülkemiz 10 yıl önce musluktan akan suyu içerken bugün dünyanın 7. büyük ambalajlı su tüketen ülkesi haline gelmiştir.
Kuraklık ve su krizi yaşamsal tehditlerin en önemlilerinden biridir. Geçtiğimiz yıl bu krizin ne kadar yakınımızda olduğunu hissettik; yurdun dört bir yanı kuraklıkla kavruldu, akarsular göller kurudu.
Marmara Bölgesi de özellikle 20 yılda artan kentsel büyüme ve sanayi yoğunlaşmasıyla su krizinin en çok hissedildiği bölgelerden biri oldu. Bölgede yaşayan milyonlarca insan ve sayısız canlının yegane su kaynağı olan Kuzey Ormanları, içindeki su havzalarıyla birlikte uzun yıllardır ağır tahrip altındadır. 3. Köprü, Türk Akım ve Havaalanı gibi mega projelerle, sanayi tesislerinin kontrolsüz su kaynaklarını kirletmesi ve kurutmasıyla, maden ocakları ve beton santralleri ile bu su havzaları yok olma riskiyle karşı karşıyadır.
Trakya Bölgesi, Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı en az olan bölgedir. Bölgenin can damarı olan Ergene nehri Saray ilçesinin kuzeyinde Yıldız dağlarının tepesinden doğduğu noktada içilebilir temizlikte iken, Saroz’da balıkçılığı dahi bitirecek kadar kirlenmiş olarak denize dökülmektedir.
Geçtiği yerlerdeki evsel ve endüstriyel atık sular arıtılmaksızın Ergene nehrine deşarj edilmektedir. Nehir dördüncü derecede kirli, hiçbir amaç için kullanılamaz suyu ile sanayinin kanalizasyonu haline gelmiştir.
2014-2015 yıllarında ihale edilen Ergene1 OSB, Ergene2 OSB, Çorlu1 OSB, Velimeşe OSB ve Muratlı OSB’nin arıtma tesislerinden sadece Muratlı bitmiş ve devreye alınmıştır. Diğerlerinin de bir an önce bitirilip devreye alınmasını istiyoruz. Derin Deniz Deşarj Projesi de tamamlandığında Ergene nehrinin bu zehirlenmeden kurtularak temizlenmeye başlayacağını umut ediyoruz.
Diğer taraftan Ergeneye deşarj edilen suların tamamı yeraltından çekilmektedir. Hem evlerde kullandığımız içme ve kullanma suları hem de sanayinin kullandığı sular yeraltından temin ediliyor. Bilim insanları 30 yıl önce 70-80 metreden su çekerken şimdi 400 metreye inildiğini; Trakya’da yer altı sularının %85 inin tükendiğini söylüyorlar ve yakında çökmeler olacağını belirtiyorlar.
Yer altı sularının böyle hoyratça kullanımından vazgeçilmeli, zor günler için rezerv olarak saklanmalı, yüzey sularının kullanımına yönelinmelidir.
Suyumuza sahip çıkmak için Devlet ve Yerel Yönetimlerdeki tüm yetkililere sesleniyor ve önerilerimizi dile getiriyoruz:
– Sanayinin bedelsiz kullandığı yer altı sularına mutlaka bedel konulmalıdır.
– Yapılan arıtma sistemlerinin tümü biyolojik arıtmadır, kimyasal arıtma sistemleri de kurulmalıdır.
– Sadece sanayi için değil, yerleşim yerleri için de Yerel Yönetimler tarafından arıtma tesisleri kurulmalıdır.
– Arıtılan suların tamamı deşarj edilmemeli, mutlaka bir kısmı geri kazanılarak kullanılmalıdır.
– Düşen yağışın biriktirileceği göletler inşa edilmeli, buralardan yapılacak iletim ve dağıtım kapalı sistemlerle sağlanmalıdır.
– Bölgenin su ihtiyacının yerüstü kaynaklardan karşılanması amacıyla 2014 yılında gündeme gelen Meriç ve Tunca nehirlerinden barajlarda su biriktirme projesi yeniden düşünülmelidir.
– Yağmur suyu hasadı konusunda Belediyeler hızla harekete geçmeli, “Yağmur suyu Toplama ve Kullanma Yönetmeliği”ni kabul edip en az 200 m2 taban alanı olan her yapıda yağmursuyu toplama sistemi şartını getirmelidir.
– Kamu binaları, siteler, AVMler vb. diğer büyük binalarda Gri su arıtma ve kullanma sistemleri kurularak atık suların geri kazanımı sağlanmalıdır.
Dünyada susuzluk, kuraklık, kıtlık ve açlık gibi sorunlar söz konusuyken suyu sorumsuzca israf etmenin akılcı bir açıklaması olamaz.
Dünya ve ülkemiz damlaya damlaya çöl olurken, herkesi bu gidişe dur demeye ve suyumuza sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Halide SAVAŞ
Tekirdağ Aydınlar Ocağı